17 Aralık 2011
Erdoğan'den Sarkozy'e: Soykırım görmek isteyenler kendi kirli kanlı tarihlerine baksın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Sözde Ermeni soykırımını inkar edenlerin cezalandırılmasını öngören, 22 Aralık'ta da Fransa Ulusal Meclisi Genel Kurulunda görüşülecek olan teklifin, Türkiye-Fransa ilişkilerinde tamiri zor hasarlar açacağını sayın Sarkozy'e çok açık ve net şekilde ifade ettim. Böyle bir girişim hiç kimseye yarar sağlamaz'' dedi.
Erdoğan ile Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdulcelil, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde yaptıkları görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenlendi.
Toplantıda konuşan Başbakan Erdoğan, 21'inci yüzyılda, bir Avrupa ülkesinin, tarihteki yalanları cesaretle inkar edenleri cezalandırmaya girişmesinin, bilim adına, ifade özgürlüğü adına, insan hak ve hürriyetleri adına son derece vahim, kaygı verici ve hatta utanç verici olduğunu belirtti.
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'e bir mektup göndererek, bu yöndeki kaygılarını ilettiğini vurgulayan Erdoğan, ''Sözde Ermeni soykırımını inkar edenlerin cezalandırılmasını öngören, 22 Aralık'ta da Fransa Ulusal Meclisi Genel Kurulunda görüşülecek olan teklifin, Türkiye-Fransa ilişkilerinde tamiri zor hasarlar açacağını sayın Sarkozy'e çok açık ve net şekilde ifade ettim. Böyle bir girişim hiç kimseye yarar sağlamaz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Şunu da açıkça ifade ediyorum; eğer Fransız Ulusal Meclisi tarihle ilgilenmek istiyorsa, gitsin, bir zahmet Afrika'da yaşananları aydınlığa kavuştursun. Ruanda'yı, Cezayir'i aydınlığa kavuştursun. Gitsin, Cezayir'de Fransız askerlerinin kaç kişiyi katlettiğini, nasıl katlettiğini, hangi insanlık dışı yöntemleri kullandığını araştırsın. Fransa Parlamentosu gitsin, Ruanda'da 800 bin kişinin katledilmesindeki rolünü araştırsın.''
Eğer ellerinde belge yoksa o belgeleri Türkiye'nin onların ellerine rahatlıkla verebileceğine dikkati çeken Erdoğan, ''Daha da ileri gidiyorum; eğer Fransa Parlamentosu, tarihi olayların peşine düştüyse, lütfen gitsin, 1915 olaylarında Fransa'nın nasıl bir rol üstlendiğini, nasıl bir tavır, tutum ve politika izlediğini aydınlığa kavuştursun'' diye konuştu.
Bu meselelerin parlamentolarda ele alınmasının son derece yanlış olduğunu, bu meselelerin zemininin, üniversiteler, arşivler ve bu konularda yapılmış bilimsel araştırmalar olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
''Umuyorum ki Fransa Ulusal Meclisi, tarihi çarpıtma, tarihi yalanları inkar edenleri cezalandırma yanlışından bir an önce döner. Türkiye olarak, bu kasıtlı, art niyetli, popülist, haksız ve hukuksuz girişimlere karşı, her türlü diplomatik yöntemle karşı duracağımızı burada bir kez daha vurgulamak isterim.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Libya'da Başbakan Abdürrahim El Kib başkanlığında şu anda bir geçiş hükümeti kurulduğunu belirterek, ''Yeni hükümetin, iç barış, huzur, istikrar ve parlamenter sistemin tesis edilmesi için samimi gayret içinde olacağına yürekten inanıyorum. Libya'daki bu geçiş sürecini Türkiye olarak tüm imkanlarımızla destekleyeceğiz. Kardeş Libya halkı ile tarih boyunca olduğu gibi gelecekte de dayanışma içinde olacağız'' dedi.
Erdoğan, Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdulcelil ile Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'ndeki görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, Abdulcelil ile bugün Libya'daki son gelişmelere ilişkin ayrıntılı bir görüşmeyi heyetler arası gerçekleştirdiklerini söyledi.
Erdoğan, ''Öncelikle sayın Abdulcelil'e 'Türkiye'ye hoş geldiniz' diyorum ve şahsıma 'Geçmiş olsun' dileklerini ilettikleri için hem kendisine, hem tüm Libyalı kardeşlerime en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Bu basın toplantısı vesilesiyle Türkiye'den ve dünyadan 'Geçmiş olsun' mesajlarını ileten tüm dostlarımıza ve kardeşlerimize, özellikle de bizlerden hayır dualarını esirgemeyen aziz milletimize teşekkür ediyorum'' dedi.
16 Eylül'de Libya ziyareti sırasında kardeş Libya halkını özgürlük, adalet ve demokrasi uğruna verdikleri mücadeleden dolayı kutladığını hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bugün burada bir kez daha, değerli kardeşim Mustafa Abdulcelil'in şahsında Libya halkını tebrik ediyor, milletimizin kardeş Libya halkına selam ve sevgilerini iletiyorum. 42 yıllık bir diktatörlük rejiminin yıkılması sürecinde hayatını kaybeden Libyalı, özellikle devrimin şehitlerini bir kez daha rahmetle anıyorum. Libya'da değerli kardeşim, mevkidaşım Başbakan El-Kib başkanlığında şu anda bir geçiş hükümeti kuruldu. Yeni hükümetin iç barış, huzur, istikrar ve parlamenter sistemin tesis edilmesi için samimi gayret içerisinde olduğuna, olacağına yürekten inanıyorum. Libya'daki bu geçiş sürecini Türkiye olarak tüm imkanlarımızla destekleyeceğiz. Kardeş Libya halkı ile tarih boyunca olduğu gibi gelecekte de dayanışma içinde olacağız. Libya'da geçiş sürecinin başarıyla tamamlanabilmesi için güvenlik birimlerinin yeniden yapılanması, milis güçlerinin de dağıtılması özellikle önem arz ediyor.''
-Libya'da iç güvenliğin tesisi için Türkiye'nin desteği-
Erdoğan, Libya'da iç güvenliğin tesis edilmesi için Türkiye olarak gerek eğitim, gerek malzeme noktasında bir dizi adım attıklarını ifade ederek, ''Örneğin, Emniyet Genel Müdürlüğümüzden bir heyet, Ocak ayında Libya'ya giderek temaslarda bulunacak. Libya güvenlik güçlerinin ihtiyaç duyduğu polis teçhizatını da Türkiye olarak temin ettik ve yarın Libya'ya sevkıyatını başlatıyoruz. Trablus Büyükelçiliğimiz nezdinde askeri ataşeliğimizi de en kısa süre içinde faaliyete geçiriyoruz. Ulusal Geçiş Konseyine yönelik hibe ve kredi taahhütlerimiz şu ana kadar 300 milyon dolara ulaştı'' diye konuştu.
Libya'nın ihtiyaç duyduğu ilaç, gıda ve motorin gibi acil ihtiyaçların tedarikini aynı şekilde sürdürdüklerini kaydeden Erdoğan, ''Bugüne kadar binin üzerinde Libyalı kardeşimizin tedavisini Türkiye'deki hastanelerde gerçekleştirdik. Libya'yı ziyaretim esnasında Misurata'da bir hastane kurulması, Libya'nın çeşitli şehirlerinde hasar gören okul, karakol, mahkeme binalarının tamiri noktasında bir sözüm olmuştu. Şu anda 21 Türk şirketinin üstlendiği bu tamir, bakım ve planlama çalışmalarımız Libya genelinde hızla devam ediyor'' dedi.
Libya'nın dış dünya ile bağlantısını yeniden kurmak amacıyla Türk Hava Yollarının, Trablus'a haftada 9, Bingazi'ye haftada 10 sefer düzenlediğini dile getiren Erdoğan, önceki gün itibariyle Misurata'ya da THY seferleri başlatıldığını söyledi.
Erdoğan, bu 3 şehre olan uçak seferlerinin arttırılması yönündeki müzakerelerin de şu anda devam ettiğini dile getirerek, ''Libya'da faaliyet gösteren iş adamlarımızın Libya'ya geri dönmeleri ve zararlarının tespiti çalışmalarımız da aynı şekilde işbirliği içinde sürdürülüyor. Libya Başbakanı değerli kardeşim El Kib'i de Türkiye'ye davet ettik. İnşallah kendisiyle de tüm bu meseleleri ayrıntılı şekilde ele alacak; hem desteğimizi, hem işbirliğimizi daha ileri boyutlara hep birlikte taşıyacağız'' dedi.
Libya'nın fiziken ne kadar uzak olsa da Türkiye'nin tarihinde, aziz milletin gönlünde müstesna konuma sahip bir ülke olduğunu kaydeden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bingazi, Tobruk, Sirte, Misurata, Trablus gibi şehirlerin adeta kendi şehirlerimiz kadar, İstanbul, İzmir, Ankara kadar tanıdığımız, bildiğimiz, derin bir muhabbet duyduğumuz şehirlerdir. Libya'nın kimi şehirleri, örneğin Fizan, Türkçe deyimlere dahi girmiş, halk arasında günlük konuşmalarda sık sık tekrarlanmıştır'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Batılı kaynakların 8 Mayıs 1945'te öldürülen 100 Fransız askerini öne çıkarırken, sayısı 45 bin olduğu söylenen Cezayirli şehitlerden bugün hiç kimsenin bahsetmediğini ifade ederek, ''Aynı şekilde 1994'de Ruanda'da 800 bin insanın katledilmesinde Fransa'nın rolü hiç tartışılmıyor. Hiçbir tarihçi, hiçbir siyasetçi bizim tarihimizde soykırım göremez. Soykırım görmek isteyenler dönsünler ve kendi kirli kanlı tarihlerine baksınlar'' dedi.
Erdoğan, Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdulcelil ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, Türkiye ile Libya'nın ortak tarihlerinin, asla ve asla çıkar ilişkisi üzerine kurulmadığını, tam tersine kardeşlik, dayanışma, paylaşma temelleri üzerine bina edildiğini, böylece ortak bir tarih inşa edildiğini söyledi.
1911 yılında Libya'nın işgaline karşı başta gazi Mustafa Kemal olmak üzere Osmanlı Ordusunun Libyalılarla omuz omuza mücadele verdiğini, Libya'yı birlikte savunduklarını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Türkiye'nin tarihinde sömürü yoktur, emperyalist yaklaşım yoktur. Türkiye'nin tarihinde, bir ülkeyi işgal etmek, ardından da o ülkenin tüm kaynaklarını çalmak yoktur. Bizim tarihimizde dost ve kardeş halklara zulüm, baskı, sindirme yoktur. Altını çizerek ifade ediyorum; bizim tarihimizde soykırım asla ve asla yoktur. Bunun en güzel şahidi de ortak tarihe sahip olduğumuz kardeş Libya halkıdır. Aynı Libya halkı, son 100 yıl içinde, bazı Batılı ülkelerin, tüm Afrika kıtasında, özellikle de Kuzey Afrika'da nasıl soykırım işlediklerinin, ne tür katliamlar yaptıklarının, Afrika'nın kaynaklarını nasıl sömürdüklerinin şahididir, en müşahhas örneğidir. Cezayir'de 8 Mayıs 1945'ten itibaren katledilen, fırınlarda yakılarak öldürülen masum sivillerin tam sayısı bugün dahi bilinmiyor. Maalesef, Batılı kaynaklar, 8 Mayıs 1945'te öldürülen 100 Fransız askerini öne çıkarırken, sayısı 45 bin olduğu söylenen Cezayirli şehitlerden bugün hiç kimse bahsetmiyor. Aynı şekilde, 1994 yılında Ruanda'da 800 bin insanın katledilmesinde Fransa'nın rolü de hiç tartışılmıyor. Hiçbir tarihçi, hiçbir siyasetçi, bizim tarihimizde soykırım göremez. Soykırım görmek isteyenler, dönsünler ve kendi kirli, kanlı tarihlerine baksınlar. Kendi tarihleriyle yüzleşemeyenlerin, asılsız iddialar üzerinden Türkiye tarihine saldırmaları çok ciddi bir samimiyetsizlik göstergesidir. Tarih, parlamentolarda yapılan oylamalarla yazılmaz. Tarih, popülizm uğruna, oy toplamak uğruna çarpıtılamaz. Hele hele parlamentolar, tarihin araştırılmasını, incelenmesini, konuşulmasını, tarihi yalanların eleştirilmesini engelleyemez.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresine ilişkin, ''Bizim bu konudaki düşüncemiz, Cumhurbaşkanımızın bu süresinin 7 yıl olması istikametindedir'' dedi.
Erdoğan, Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdulcelil ile Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'ndeki görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını cevapladı.
Bir gazetecinin ''Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresiye ilgili tartışmalar var. Sizin düşünceniz nedir?'' şeklinde yönelttiği soruya Erdoğan, bu konuyla ilgili olarak dün hükümet sözcüsü Bülent Arınç'ın gerekli açıklamayı yaptığını hatırlatarak, şunları söyledi:
''Bizim bu konudaki düşüncemiz, Cumhurbaşkanımızın bu süresinin 7 yıl olması istikametindedir. Bunu dün de zaten Bülent Bey söylediler. Parlamentoda olması gereken bir süreç varsa ki, bu konuda gelişen düşünceler var, yani böyle bir yetkinin parlamentoda olduğuna yönelik, bu konuyla ilgili de hemen Anayasa Komisyonunda yeni yılla birlikte gündeme gelecektir. Bunu da bu şekilde dün zaten hükümet sözcümüz ifade etti. Ben de ifade etmiş olayım.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un AK Parti içinde bazı tartışmalara neden olduğunun söylenmesi üzerine ''Bazı arkadaşlarımızın farklı açıklamaları olmuş olabilir ama nihai açıklama, çıkan son karardır. Dolayısıyla partimizin içerisinde herhangi bir ayrılık-gayrılık böyle bir şey söz konusu olamaz'' dedi.
Erdoğan, Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdulcelil ile Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'ndeki görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında basın mensuplarının sorularını cevapladı.
Bir gazetecinin ''Sporda Şiddet Yasası ile ilgili parti içerisinde bazı tartışmalar yaşandı. Bununla ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?'' demesi üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
''Bazı arkadaşlarımızın farklı açıklamaları olmuş olabilir ama nihai açıklama, çıkan son karardır. Dolayısıyla partimizin içerisinde herhangi bir ayrılık-gayrılık böyle bir şey söz konusu olamaz. Tabii ki farklı farklı düşünceler ortaya koyanlar olabilir ama unutmayın ki, müsademe-i efkardan barika-i hakikat doğar. Bizim anlayışımız budur. Bu anlayışla da çalışmalarımızı bugüne kadar sürdürdük. Nitekim, sporda şiddetin yasaklanmasına yönelik yasa da meclisten geçtiği gibi Cumhurbaşkanımızın onayıyla da artık uygulamaya girmiş oldu.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Suriye'deki uygulamayı şu anda bir diktatörlük uygulaması olarak görüyoruz. Tarih diktatörleri affetmemiştir. Suriye'deki gelişmeler bu şekilde devam ettiği takdirde, bunu Suriye'nin mevcut yönetimi de görmek durumundadır'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdulcelil ile Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'ndeki görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını cevapladı.
Toplantıda sağlık durumu ve kilo kaybı sorulan Erdoğan, ''Türkiye ve dünyadan geçmiş olsun mesajları ileten tüm dostlarımıza ve kardeşlerimize, özellikle de bizlerden hayır dualarını esirgemeyen aziz milletimize teşekkür ediyorum'' dedi.
''Şu anda sağlıklı olduğum için karşınızdayım. Perşembe günü YAŞ toplantısına katıldım. YAŞ toplantısından sonra arkadaşlarımızla süreci değerlendirdik'' diyen Erdoğan, dün de Bakanlar Kurulu toplantısı yaptıklarını anlattı.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Bu vesileyle başbakanlıkta şahsımla ilgili birikmiş dosyaları gözden geçirme imkanım oldu ki İstanbul'da da bunları yapmaya devam ediyorum. Bu arada tabii gelen misafirlerimiz ile görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Tabii bir nekahet dönemidir. Bu nekahet dönemi sebebiyle biraz daha bu süreci dikkatli götürmem lazım. Ondan sonra inşallah çok daha yoğun bir şekilde yurt dışı seyahatler başta olmak üzere çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. Şimdilik çalışmalarımız bu istikamette, İstanbul, Ankara devam edecek.
Herhangi bir sıkıntı söz konusu değildir. Her geçen gün daha iyiye doğru gidiyor. Bu ameliyatımda emeği geçen tüm doktorlarımızı, başta Prof. Dr. Dursun Buğra hocamız olmak üzere Mehmet Füzün hocamız, Hüseyin hocamız olmak üzere bütün doktorlarımızı, hemşirelerimizi şahsım, özellikle ailem ve milletim adına şükranla yad ediyorum. Gerçekten o süreci hassasiyetle sürdürdüler ve bizi yalnız bırakmadılar. Kendilerine bu şükran borcumu sözlü ifadelerle olsun ortaya koymam mümkün değil, kalbidir ve geleceğe yöneliktir. Bundan dolayı çok teşekkür ediyorum. Hocalarımız ameliyatla ilgili açıklamayı yaptı ama kilo itibariyle 4 kilo diyebilirim.''
-Suriye'de yaşanan olaylar-
Erdoğan, Suriye'de yaşanan olaylar ve Esad yönetiminin Türkiye sınırına füze konuşlandırması haberleriyle ilgili sorulan soruya da şöyle cevap verdi:
''Suriye'deki gelişmeleri, uygulamayı şu anda bir diktatörlük uygulaması olarak görüyoruz. Tarih diktatörleri affetmemiştir. Suriye'de de bu süreç, bu şekilde devam ettiği takdirde, bunu Suriye'nin mevcut yönetimi de görmek durumundadır. Şu anda acımasızca Suriye'de insanlar öldürülmektedir. Burada öldürülen insanlar farklı inançlarda olan veya Suriye'ye düşman olan insanlar değildir. Suriye'nin kendi öz evlatlarıdır. Bu insanlar acımasızca öldürülmektedir. Eğer bu insanlar Türkiye'ye kaçıp geliyorsa, bazıları acaba kaçarken öldürülür müyüz korkusuyla duruyorsa, bunun bir sebebi var.''
Erdoğan, şu anda Suriye'de yönetimde bir güven bunalımı olduğunu, bu mevcut yönetimin artık Suriye'yi idare edemez hale geldiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Şu anda elindeki silahlarının gücüyle, silahsız insanlara karşı ayakta durmaya çalışan bir rejim söz konusudur. Bu rejimi destekleyenler de bu zulme ortak olmaktadır. Kim olursa olsun hangi ülke olursa olsun eğer bu rejimi destekliyorsa buna ortaktır. Biz mazlumların yanındayız, zalimlerin de karşısındayız. Dün böyleydik, bugün de böyleyiz. Bizim özel hukukumuzun olduğunu kaç kez anlattım. Ancak bu özel hukuk zulüm ederken de devam eder mi, hayır. O zaman biz de o insanlara zulmetmiş oluruz. Onun için bir anda biz o özel hukukumuzu da kesip attık. Şu anda Arap Birliği de karşı tavır almıştır, onlar da taleplerini çok açık ortaya koymalarına rağmen netice alınamadığı için onlar da ilişkilerini kesmişlerdir. Biz de şu anda yaptırımlarımızı uygulamaya başladık. Bu artarak devam edecektir. Sınırda şunu, bunu yerleştirmiş, bunlar bizi çok fazla ilgilendirmiyor. Bizim bir Adana mutabakatımız vardır. Şu anda bu mutabakat tabii ki masadadır. Bunu özellikle hatırlatmak istiyorum. Karşı tarafta kim ne tür tavır alıyorsa bilinmelidir ki bizler de tabii bunun karşı tavrını alırız.''
Başbakan Erdoğan, 1915 olaylarıyla ilgili Fransa Parlamentosu'ndaki tasarıya değinirken, Ermeni iddialarının reddinin suç sayılmasını öngören yasa tasarısının yaklaşan seçimler nedeniyle gündeme getirildiğini ifade ederek, ''Yaklaşan Fransa başkanlık seçimleri nedeniyle böyle bir adımın atılması bizim üzüntümüzü muciptir'' dedi.
El konulan ''Pisiklet'' ehliyeti emin ellerde
Kastamonu'da 1955 yılında bir bisiklet kullanıcısına verilen ve daha sonra sürücünün hızlı kullanması nedeniyle belediye tarafından el konulan bisiklet ehliyeti ortaya çıktı.
Üzerinde ''Pisiklet Ehliyeti'' yazan belgeyi atık kağıtların arasında fark ederek saklayan polis memuru, uzun araştırmalar neticesinde ehliyeti sahibinin yakınlarına gönderdi.
AA muhabirinin ulaştığı bilgilere göre, 1930 yılında yürürlüğe giren 1580 sayılı Belediyeler Kanununa göre bisiklet kullanıcılarına ehliyet vermek ve bisikletlere plaka tahsis etme yetkisini elinde bulunduran belediyeler, gerekli görülen hallerde bu ehliyetlere el koyma yetkisine de sahipti. Bu yetkiyle 1955 yılında İsmail Ustaoğlu'na ''Pisiklet'' ehliyeti veren Kastamonu Belediyesi, bir süre sonra Ustaoğlu'nun ehliyetine bisikleti hızlı kullanması gerekçesiyle el koydu.
Ustaoğlu'nun geri almaması üzerine önce belediyenin, kent trafiğinin polise devriyle de emniyet müdürlüğünün arşivine alınan belge, yıllar sonra bir polis memurunun dikkatiyle atık kağıtların arasında bulundu.
Belgeyi hayattaysa sahibine değilse yakınlarına ulaştırmak için 3 yıl uğraşan polis memuru Ahmet Aluçlu, AA muhabirine olayla ilgili şunları söyledi:
''Belge hem 1955 tarihli olması hem de üzerinde 'Pisiklet' ehliyeti yazması dolayısıyla dikkatimi çekti. Çöpe girmesine gönlüm razı olmadığı için belgeyi sahibine ulaştırmak istedim. Belgenin sahibi İsmail Ustaoğlu'nun hayatta olmadığını öğrenince, uzun araştırmaların ardından Ustaoğlu'nun Ankara'da yaşayan akrabalarına ulaştım.''
Ehliyeti, sahibinin yakınlarına göndermeyi kendisine vazife olarak gördüğünü ifade eden Aluçlu, emanet olarak gördüğü belgeyi Ustaoğlu'nun yeğeni Mustafa Usta'ya posta yoluyla gönderdiğini dile getirdi.
Aluçlu, fark etmeseydi belgenin çöpe gideceğini ancak duyarlılığı sayesinde birilerini mutlu ettiğini belirterek, ''Benim ailemden hayatta olmayan birine ait eski bir belgenin bana gönderilemesi nasıl beni mutlu edecekse, bu belge de eminim ehliyet sahibinin ailesini mutlu etmiştir'' dedi.
Ehliyet sahibinin yeğeni doktor Mustafa Usta da evrakı ilk gördüğünde hüzün ve şaşkınlık duyguları yaşadığını ifade ederek, bu duyguların yerini daha sonra mutluluğun aldığını söyledi.
Polis memuru Aluçlu'nun dikkati ve özverisi sayesinde o dönemde Kastamonu Müftülüğünde memur olarak görev yapan amcasına ait bir belgeye ulaştıklarını dile getiren Usta, bu vesileyle Aluçlu ile aralarında sıkı bir dostluğun başladığını sözlerine ekledi.
Türk akademisyenden küresel ısınmaya çözüm
İnönü Üniversitesi Eğitim Programları ve Öğretim Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Kemal Duruhan, duru sudan elektrik enerjisi üretimini öngören projesiyle, fosil atıkların küresel ısınmaya etkisini önemli ölçüde azaltmayı amaçlıyor.
Duruhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dünyada elektrik üretiminde su rezervlerinin çok yaygın olarak kullanılmadığını belirtti. Türkiye'de de dünyadakine benzer bir durumun söz konusu olduğunu vurgulayan Duruhan, elektrik enerjisi üretiminde dünyadaki akarsu rejimlerinin kısıtlı olması nedeniyle su payının yüzde 17, doğal gaz payının yüzde 45-50, kömür payının yüzde 25-30, petrol payının da yüzde 5'ler civarında olduğunu dile getirdi.
Elektrik üretiminde fosil atıkların artmasıyla küresel ısınmanın da önemli ölçüde hızlandığına işaret eden Duruhan, ancak suyun elektrik üretiminde kullanılmasıyla bunun önüne ciddi anlamda geçilebileceğini vurguladı.
-Tazyik elektriğe dönüşecek-
Çizdiği düzeneklerin çalışma sistemiyle ilgili bilgi veren Duruhan, düzeneklerin temelinde duru suyun basınçlı hava ve tazyikle sirküle edilerek elektrik enerjisine dönüştürmesinin yer aldığını anlattı.
Durgun su zeminine kurulan sistemde altta ve üstte bulunan su kütlelerinin bir boruyla birleştirilerek iki tarafa doğru yapacağı basınçla hem yukarıdaki suyun aşağı, hem de aşağıdaki suyun yukarıya doğru akmasının sağlanacağını kaydeden Duruhan, böylece aradaki tazyikten elektrik elde edileceğini belirtti.
Doğal su döngüsüyle çalışan düzeneklerin üretilen enerjinin de az bir kısmını kullandığını dile getiren Duruhan, basit bir mekanizmayla çalışan düzeneklerin maliyetlerinin de çok yüksek olmayacağını düşündüğünü söyledi. Duruhan, düzeneğin mühendisler ve iş adamlarınca geliştirilerek kullanıma sunabileceğini ifade etti.
-Temiz bir gelecek için-
Çalışmasının elektrik enerjisinin üretiminde su payını yüzde 90'lara varan oranda artırabileceğine dikkati çeken Duruhan, göl, deniz, gölet ve hatta havuzlardaki sularla elektrik enerjisinin üretilebileceğini kaydetti.
Projenin durgun sulardan faydalanmak suretiyle geliştirdiği düzeneklerden oluştuğunu ifade eden Duruhan, proje kapsamında çizimini yaptığı düzeneklerin evlerde ısınma ve aydınlanmada, fabrikalarda, arabalarda ve gemilerde dahi elektrik ihtiyaçlarında kullanılabileceğini söyledi. Duruhan, şöyle devam etti:
''Böylece fosil yakıtlar devre dışı bırakılarak insanoğlu için temiz bir geleceğe ulaşmayı hedefliyoruz. Duru suyla elektrik üretimi sayesinde arabaların egzoz gazları, fabrika dumanları gibi sera etkisinin yol açtığı küresel ısınmanın önüne geçilebilecek. Gelecek nesiller ve insanlık için daha temiz bir dünya bırakılabilecek.''
-HES'lere gerek kalmayacak-
Geliştirilen düzeneklerin duru suyu, elektrik enerjisine çevirerek üretim sağlayabileceğini vurgulayan Duruhan, şöyle konuştu:
''Proje hayata geçirildiğinde nükleer santrallere, hidroelektrik santrallerine, doğal gaz, kömür ve petrolden elektrik enerjisi üretmeye, bunları ısınma, aydınlanma ve ulaşımda kullanmaya bile gerek kalmaz. Hatta bunlar için kurulan barajları bile küçültüp tekrar nehir haline döndürüp geri kalan topraklardan faydalanabiliriz.''
Türkiye'nin dört bir yanının sularla çevrili olduğuna dikkati çeken Duruhan, açık ve kapalı düzeneklerin bu suları döngüye çevirip bundan elektrik enerjisi elde edilir hale getirilebileceğini vurguladı.
Duruhan, ''Bunlar bir felsefeci eliyle henüz tasarım halinde. Gerçek verim bu tasarımların 3 boyutluya çevrilip aletlerin üretilmesinden sonra elde edilecek. Fakat biz bu tasarımların daha sonra düzenekler halinde çalışabileceğini ve bunlardan verimli ve ucuz şekilde enerji elde edilebileceğini öngörüyoruz'' diye konuştu.
-Geliri ''Buluş Okulu'' için harcanacak-
Bu düzeneklerin hayata geçirilmesinin hem toplumlar hem de insanlık için büyük yararları bulunduğuna dikkati çeken Duruhan, en önemli kazancın temiz bir dünya olacağını kaydetti.
Düzeneklerin Van ve Salda gölleriyle, tüm denizler, akarsular ve yapay havuzlarda kurulabileceğini anlatan Duruhan, düzeneklerin minik boyutlarının evler, apartmanlar, siteler, gemiler ve arabalarda da kullanılabilecek çeşitlerini yaptığını belirtti.
Projenin elektrikli arabalarının yaygınlaşmasının yanında ciddi anlamda ekonomik getirileri de olabileceğini vurgulayan Duruhan, projelerin hayata geçirilmesiyle elde edilecek gelirin de hayalini kurduğu, insan sağlığına hizmet eden projelerin üretileceği ''Buluş Okulu'' çalışması için harcanabileceğini bildirdi.
16 Aralık 2011
Ergenekon sanığı: Beni tahliye edin 100 kilo altın vereyim
Ergenekon ana davasında yaklaşık 4 yıldır tutuklu olduğunu dile getiren sanıklar Kemal Kerinçsiz ve Hayrettin Ertekin, tahliye edilmeleri için mahkeme tarafından istenen her tedbire razı olduklarını söyledi.
Tahliyesi için mahkemenin öngöreceği her türlü teminatı da karşılamaya razı olduğunu belirten Ertekin, gerekirse 100 kilo altın, istediğiniz kadar tapu ya da para verebileceğini söyledi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Ergenekon ana davasının 208. duruşmasında Veli Küçük, Doğu Perinçek ve Muzaffer Tekin'in de aralarında bulunduğu 27 tutuklu sanık ile başka suçtan tutuklu sanık Semih Tufan Gülaltay ve tutuksuz sanıklardan Güler Kömürcü Öztürk hazır bulundu. Tutuklu sanıklar Sevgi Erenerol ve Alparslan Arslan ise duruşmaya gelmedi.
Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, sanıklar ile avukatların taleplerinin alınması için tanıklar ile gizli tanıkların dinlenmesine ara verdiklerini açıkladı. Kimlik yoklamasının ardından da sanıkların talepleri ile duruşmaya devam edildi.
Tutuklu sanıklardan Kemal Kerinçsiz, mahkeme tarafından tahliye talepleri değerlendirilirken tutukluluğun devamına ilişkin verilen kararda yeterli gerekçe bulunması gerektiğini söyledi. 47 aydır tutuklu olduğunu dile getiren Kerinçsiz, "Belli iş ve ikamet sahibi olmam, toplum içindeki konumum nedeniyle kaçma ya da delilleri karartma ihtimalim de kalmamıştır. Kaldı ki bu kadar yargılamadan sonra toplanacak delil de kalmamıştır. Bu süreçte mesleğim olan avukatlık görevini yerine getirmek de istiyorum. Bu nedenle mahkemenin belirleyeceği, gerekirse yurt dışına çıkma yasağı, her gün imza verme gibi her tedbirin, hatta hepsinin bir arada uygulanması ile tahliyeme karar verilmesini talep ediyorum." dedi.
Kerinsiz'in ardından tutuklu sanık Hayrettin Ertekin de aynı şekilde tahliyesini istedi. İddianamede hakkında iddia edilen silah suçlamasını da kabul etmediğini söyleyen Ertekin, "Kuyumcuyum, birçok iş yerim var. 160 bin kuyumcuda benim altınlarım satılıyor. Bu nedenle uzun namlulu silah ruhsatı olan güvenlik görevlisi çalıştırma yetkim var. Ruhsatlı bir silahım vardı ama emniyete hibe yolu ile devrettim. İddianamede geçen silah ise zamanında unuttuğum antika bir silahtır. Silaha gerek duyacak olsam sayısız polis ve subay emeklisi var, onları yanımda işe alırım. Oysa benim buna ihtiyacım yok. Çünkü silahlara karşı olan bir insanım." diye konuştu. "Tahliye edilmem için her türlü teminat kararına razıyım." diyen Ertekin, "Gerekirse 100 kilo altın, istediğiniz kadar tapu ya da istediğiniz kadar para verebilirim. Bir gün duruşmalara gelmezsem bunlar devlete irat olarak kaydedilsin." ifadelerini kullandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin vereceği herhangi bir karara itibar etmediğini belirten Hayrettin Ertekin, bu nedenle AİHM'e başvurmayacağını, Türk yargıçlarının vereceği kararın, kendisi için çok daha muteber bir karar olacağını söyledi.
(CİHAN)
Galatasaray seriyi bozmuyor
Spor Toto Süper Lig'de 16. haftanın açılış mücadelesinde Galatasaray deplasmanda Orduspor'u Milan Baros ve Kazım'ın attığı gollerle 2-0 mağlup etti. Sarı-kırmızılı ekip bu sonuçla Spor Toto Süper Lig'deki üst üste beşinci galibiyetini aldı.
Spor Toto Süper Lig'de 16. haftanın açılış mücadelesinde Galatasaray, Orduspor deplasmanına konuk oldu.
Konuk ekip Galatasaray karşılaşmaya Muslera, Eboue, Semih, Ujfalusi, Hakan Balta, Kazım, Selçuk, Melo, Emre Çolak, Elmander ve Baros 11'i ile başlarken ev sahibi Orduspor ise Fevzi, Abdurrahman, Garcia, Yalçın, Emre Özkan, Dalmat, Gosso, Culio, Ali, Ribeiro, Stancu 11'i ile sahadaki yerini aldı.
Karşılaşma Galatasaraylı futbolcuların vuruşu başladı.Karşılaşmanın ilk ciddi atağını Orduspor Stancu ile yakaladı. Semih, Orduspor savunmasından çıkan pasta kafayı vuramadı. Stancu, Dalmat ikilisinin anlaşmazlığı çok büyük bir tehlikeyi engelledi. Stancu'nun vuruşu üstten dışarıya gitti.
Karşılaşmanın ilk 20 dakikası karşılıklı ataklarla geçilirken, iki takımda pozisyon üretmekte bir hayli zorluk çekti. 20. dakikadan
itibaren biraz toparlanan Galatasaray, aradığı golü 23. dakikada Milan Baros ile buldu. Eboue'nin ortasında Fevzi Elmas çok büyük bir hata yaptı. Fevzi'nin elinden kaçırdığı topu Baros boş kaleye bıraktı. Galatasaray rakip kaleye gitmekte zorlandığı günde bu hata ile öne geçti: 1-0.
26. dakikada Galatasaray kontra atakta çok tehlikeli geldi. Elmander rakiplerinden kurtardı topu. Selçuk Baros'a, Baros ise sağ kanatta Kazım'a gönderdi topu. Kazım, karşı karşıya pozisyonda topu üstten auta attı.
Karşılaşmanın 33. dakikasında sarı-kırmızılı ekipte Semih Kaya, Stancu'ya yaptığı hareket sonucu sarı kart gördü. Genç oyuncu gördüğü bu kart sonucu gelecek hafta oynanacak Manisaspor maçında forma giyemeyecek.
37. dakikada Orduspor Yalçın ile tehlikeli geldi. Dalmat topu sağ kanatta çizgiden çevirdi. Arka direkte Yalçın kafayı vurdu ve top ağlara gitti. Ama daha öncesinde yan hakem Dalmat'ın topu dışarıdan çevirdiğini işaret etti ve golü geçersiz saydı.
İlk yarının kalan dakikalarında başka gol olmayınca konuk ekip Galatasaray soyunma odasına 1-0 üstün gitti.
Karşılaşmanın ikinci yarısı Ordusporlu oyuncuların vuruşu ile başladı. İkinci yarının ilk tehlikeli atağını Galatasaray Kazım ile yakaladı. Orduspor savunmasından seken top ceza sahası dışında Kazım'ın önünde kaldı. Kazım gelişine çok sert vurdu, yerden gelen topu Fevzi kornere tokatladı.
Galatasaray 67. dakikada Kazım ile farkı 2'ye çıkardı. Baros ceza sahasında topla buluştu ve sağ kanattan ceza sahasına koşan Kazım'ı gördü. Kazım'ın yerden sert vuruşu kaleci Fevzi'nin iki bacağının arasından ağlara gitti: 2-0.
Karşılaşmanın kalan dakikalarında başka gol olmayınca mücadele 2-0 Galatasaray'ın üstünlüğü ile sona erdi.
Bu sonuçla Galatasaray puanını 34'e çıkarırken, ev sahibi ekip Orduspor ise 17 puanda kaldı.
ORDUSPOR-GALATASARAY MAÇINDAN NOTLAR
Spor Toto Süper Lig'in yeni ekiplerinden Orduspor, 25 yıl aradan sonra sahasında Galatasaray ile karşı karşıya geldi.
İki takım ligde en son Orduspor'un ligden düştüğü 1985-1986 sezonundaki resmi müsabakalarda karşılaşmıştı. Aradan geçen 25 yılın ardından evinde Galatasaray'ı ağırlayan mor-beyazlı ekibin taraftarları da maça yoğun ilgi gösterdi.
Hafta başından itibaren 50 ile 150 lira arasında değişen fiyatlarla satışa sunulan karşılaşmanın biletlerinin büyük bir çoğunluğu satılırken, sarı-kırmızılı ekibin taraftarları da kendilerine ayrılan bölümü tamamen doldurdu.
Orduspor tarafından kadın ve çocuklar için ayrılan 500 biletin de tamamı tükenirken, bu taraftarlar da stattaki yerini aldı.
Karşılaşma öncesi taraftarların tribünlerdeki renkli görüntüleri ilgiyle izlenirken, bazı taraftarlar da gece fenerleri yakarak gökyüzüne bıraktı.
Orduspor'da 4 eski Galatasaraylı futbolcu da forma giydi. Kaleci Fevzi, Yalçın, Culio ve Stancu, Orduspor formasıyla eski takımlarına karşı oynadı.
Galatasaray'da ise teknik direktör Fatih Terim, Trabzonspor maçındaki 11'i sahaya sürerek, geçen hafta kazanan kodroyu bozmadı.
Spor Toto Süper Lig'de 16. haftanın açılış mücadelesinde Galatasaray, Orduspor deplasmanına konuk oldu.
Konuk ekip Galatasaray karşılaşmaya Muslera, Eboue, Semih, Ujfalusi, Hakan Balta, Kazım, Selçuk, Melo, Emre Çolak, Elmander ve Baros 11'i ile başlarken ev sahibi Orduspor ise Fevzi, Abdurrahman, Garcia, Yalçın, Emre Özkan, Dalmat, Gosso, Culio, Ali, Ribeiro, Stancu 11'i ile sahadaki yerini aldı.
Karşılaşma Galatasaraylı futbolcuların vuruşu başladı.Karşılaşmanın ilk ciddi atağını Orduspor Stancu ile yakaladı. Semih, Orduspor savunmasından çıkan pasta kafayı vuramadı. Stancu, Dalmat ikilisinin anlaşmazlığı çok büyük bir tehlikeyi engelledi. Stancu'nun vuruşu üstten dışarıya gitti.
Karşılaşmanın ilk 20 dakikası karşılıklı ataklarla geçilirken, iki takımda pozisyon üretmekte bir hayli zorluk çekti. 20. dakikadan
itibaren biraz toparlanan Galatasaray, aradığı golü 23. dakikada Milan Baros ile buldu. Eboue'nin ortasında Fevzi Elmas çok büyük bir hata yaptı. Fevzi'nin elinden kaçırdığı topu Baros boş kaleye bıraktı. Galatasaray rakip kaleye gitmekte zorlandığı günde bu hata ile öne geçti: 1-0.
26. dakikada Galatasaray kontra atakta çok tehlikeli geldi. Elmander rakiplerinden kurtardı topu. Selçuk Baros'a, Baros ise sağ kanatta Kazım'a gönderdi topu. Kazım, karşı karşıya pozisyonda topu üstten auta attı.
Karşılaşmanın 33. dakikasında sarı-kırmızılı ekipte Semih Kaya, Stancu'ya yaptığı hareket sonucu sarı kart gördü. Genç oyuncu gördüğü bu kart sonucu gelecek hafta oynanacak Manisaspor maçında forma giyemeyecek.
37. dakikada Orduspor Yalçın ile tehlikeli geldi. Dalmat topu sağ kanatta çizgiden çevirdi. Arka direkte Yalçın kafayı vurdu ve top ağlara gitti. Ama daha öncesinde yan hakem Dalmat'ın topu dışarıdan çevirdiğini işaret etti ve golü geçersiz saydı.
İlk yarının kalan dakikalarında başka gol olmayınca konuk ekip Galatasaray soyunma odasına 1-0 üstün gitti.
Karşılaşmanın ikinci yarısı Ordusporlu oyuncuların vuruşu ile başladı. İkinci yarının ilk tehlikeli atağını Galatasaray Kazım ile yakaladı. Orduspor savunmasından seken top ceza sahası dışında Kazım'ın önünde kaldı. Kazım gelişine çok sert vurdu, yerden gelen topu Fevzi kornere tokatladı.
Galatasaray 67. dakikada Kazım ile farkı 2'ye çıkardı. Baros ceza sahasında topla buluştu ve sağ kanattan ceza sahasına koşan Kazım'ı gördü. Kazım'ın yerden sert vuruşu kaleci Fevzi'nin iki bacağının arasından ağlara gitti: 2-0.
Karşılaşmanın kalan dakikalarında başka gol olmayınca mücadele 2-0 Galatasaray'ın üstünlüğü ile sona erdi.
Bu sonuçla Galatasaray puanını 34'e çıkarırken, ev sahibi ekip Orduspor ise 17 puanda kaldı.
ORDUSPOR-GALATASARAY MAÇINDAN NOTLAR
Spor Toto Süper Lig'in yeni ekiplerinden Orduspor, 25 yıl aradan sonra sahasında Galatasaray ile karşı karşıya geldi.
İki takım ligde en son Orduspor'un ligden düştüğü 1985-1986 sezonundaki resmi müsabakalarda karşılaşmıştı. Aradan geçen 25 yılın ardından evinde Galatasaray'ı ağırlayan mor-beyazlı ekibin taraftarları da maça yoğun ilgi gösterdi.
Hafta başından itibaren 50 ile 150 lira arasında değişen fiyatlarla satışa sunulan karşılaşmanın biletlerinin büyük bir çoğunluğu satılırken, sarı-kırmızılı ekibin taraftarları da kendilerine ayrılan bölümü tamamen doldurdu.
Orduspor tarafından kadın ve çocuklar için ayrılan 500 biletin de tamamı tükenirken, bu taraftarlar da stattaki yerini aldı.
Karşılaşma öncesi taraftarların tribünlerdeki renkli görüntüleri ilgiyle izlenirken, bazı taraftarlar da gece fenerleri yakarak gökyüzüne bıraktı.
Orduspor'da 4 eski Galatasaraylı futbolcu da forma giydi. Kaleci Fevzi, Yalçın, Culio ve Stancu, Orduspor formasıyla eski takımlarına karşı oynadı.
Galatasaray'da ise teknik direktör Fatih Terim, Trabzonspor maçındaki 11'i sahaya sürerek, geçen hafta kazanan kodroyu bozmadı.
Beşiktaş'a Braga, Trabzonspor'a PSV
Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi'nde eşleşmeler belli oldu. UEFA Avrupa Ligi'nde Beşiktaş'ın rakibi Portekiz takımı Braga olurken, Trabzonspor ise Hollanda’nın güçlü ekibi PSV Eindhoven’la eşleşti.
Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi'nde ikinci tur eşleşmeleri İsviçre'nin Nyon kentinde yapılan kura çekimiyle belli oldu.
UEFA Avrupa Ligi’nde Beşiktaş, Portekiz'in Braga; Trabzonspor ise Hollanda'nın PSV Eindhoven takımıyla eşleşti.
Beşiktaş ilk maçını deplasmanda, Trabzonspor ise evinde oynayacak. İlk maçlar 16 Şubat 2012, rövanş karşılaşmaları ise 23 Şubat 2012'de yapılacak.
Beşiktaş, Braga'yı elemesi halinde üçüncü turda, Lazio (İtalya)-Atletico Madrid (İspanya) eşleşmesinin galibiyle karşılaşacak.
Trabzonspor ise PSV'yi elemesi durumunda üçüncü turda Stoke City (İngiltere)-Valencia (İspanya) eşleşmesinin galibiyle mücadele edecek.
Üçüncü turda ilk maçlar 8 Mart 2012, rövanşları ise 15 Mart 2012'de oynanacak. UEFA Avrupa Ligi'nin finali ise Bükreş'teki Ulusal Stat'ta, 9 Mayıs 2012'de yapılacak.
CARVALHAL: ŞANSIMIZ YÜZDE 50
Beşiktaş'ın Portekizli Teknik Direktörü Carlos Carvalhal, Braga eşleşmesiyle ilgili siyah-beyazlı kulübün internet sitesine yaptığı değerlendirmede, geçen sezon UEFA Avrupa Ligi'nde final oynayan rakiplerinin eski gücünde olmadığını dile getirerek, ''Kolay bir eşleşme olmadı. Braga, güçlü bir takım. Geçen yılın finalist takımıyla eşleştik. Ancak Braga bu yıl çok iyi değil. Biz bu yıl daha güçlüyüz. Şansları yüzde 50-50 olarak görüyorum'' ifadelerini kullandı.
GÜNEŞ: İNŞALLAH ELERİZ
Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş, PSV Eindhoven takımıyla eşleşmelerini değerlendirdi.
''Şampiyonlar Ligi'nde oynayacağımız bir takımla, bir alt ligde oynayacağız'' diyen Şenol Güneş, ''Çok fark etmez. Biz Manchester ile de oynayabilirdik. Şimdi CSKA'ya da Real Madrid düşmüş. Keşke onunla düşseydik, daha iyi olurdu ama... Orada olmak, o atmosferde, o ambiansta olmak daha iyi olacaktı'' dedi.
Güneş, şunları kaydetti:
''Hollanda'da olması bizim için daha iyi seyirci açısından. Daha tanıyacağımız bir takım. Şampiyonlar Ligi'nde oynadığımız oyun anlayışını, daha üstüne koyarak tur atlamak için oynayacağız. Bizim o gücümüz olduğunu düşünüyorum. Bir Real Madrid, bir Barcelona'ya karşı bunu belki söyleyemezdik ama PSV de bizi aynı görüyor tabii. Onlar da bizi eleyebileceğini düşünüyor. İnşallah eleyip bir üst tura çıkarız.''
AVRUPA LİGİ
UEFA Avrupa Ligi'ndeki ikinci ve üçüncü tur eşleşmeleri ise şöyle oldu:
İKİNCİ TUR
(1) Porto (Portekiz) - Manchester City (İngiltere)
(2) Ajax (Hollanda) - Manchester United (İngiltere)
(3) Lokomotiv Moskova (Rusya) - Athletic Bilbao (İspanya)
(4) Salzburg (Avusturya) - Metalist Kharkiv (Ukrayna)
(5) Stoke City (İngiltere) - Valencia (İspanya)
(6) Rubin Kazan (Rusya) - Olimpiakos (Yunanistan)
(7) AZ Alkmaar (Hollanda) - Anderlecht (Belçika)
(8) Lazio (İtalya) - Atletico Madrid (İspanya)
(9) Steau Bükreş (Romanya) - Twente (Hollanda)
(10) Viktoria Plzen (Çek C.) - Schalke 04 (Almanya)
(11) Wisla Krakow (Polonya) - Standard Liege (Belçika)
(12) Braga (Portekiz) - Beşiktaş (Türkiye)
(13) Udinese (İtalya) - PAOK (Yunanistan)
(14) Trabzonspor (Türkiye) - PSV Eindhoven (Hollanda)
(15) Hannover 96 (Almanya) - Club Brugge (Belçika)
(16) Legia Varşova (Polonya) - Sporting Lizbon (Portekiz)
ÜÇÜNCÜ TUR
4. eşleşmenin galibi ile 6. eşleşmenin galibi
16. eşleşmenin galibi ile 1. eşleşmenin galibi
11. eşleşmenin galibi ile 15. eşleşmenin galibi
5. eşleşmenin galibi ile 14. eşleşmenin galibi
7. eşleşmenin galibi ile 13. eşleşmenin galibi
8. eşleşmenin galibi ile 12. eşleşmenin galibi
2. eşleşmenin galibi ile 3. eşleşmenin galibi
9. eşleşmenin galibi ile 10. eşleşmenin galibi
ŞAMPİYONLAR LİGİ
Şampiyonlar Ligi’nde geçen yılın şampiyonu Barcelona, Almanya'nın Bayer Leverkusen takımıyla eşleşti. İngiltere'nin güçlü ekibi Arsenal ile İtalyan devi Milan'la karşı karşıya gelecek.
Çift maçlı eleminasyon sistemine göre oynanacak ikinci turda, ilk karşılaşmalar 14-15 Şubat ve 21-22 Şubat'ta yapılacak. Rövanş karşılaşmaları ise 6-7 Mart ve 13-14 Mart'ta oynanacak.
Eşleşmeler şöyle:
Lyon - Apoel
Napoli - Chelsea
AC Milan - Arsenal
Basel - Bayern Münih
Bayer Leverkusen - Barcelona
CSKA Moskova - Real Madrid
Zenit - Benfica
Marsilya - İnter
'Delil olmasa operasyon yapılmazdı'
Reyting Operasyonu'nu sonuna kadar desteklediğini söyleyen Acun Ilıcalı, 'bilgi ve belge olmadan polisin bu tarz bir operasyon yapmayacağını' ve 'bunun banka soymaktan farkı olmayacağını' söyledi.
Yapımcı Acun Ilıcalı, operasyonlarla uzaktan yakından alakaları olmadığı halde, böylesi bir usulsüzlüğün yapılması durumunda kendi emeklerinin de çalınmış olacağı ihtimaliyle konunun kendilerini de ilgilendirdiğini belirtti.
Ilıcalı, ortada bir emek olduğunu söyleyerek, ''Eğer bir sahtekarlık yapılmışsa, bizim emeğimiz çalınmış demektir'' ifadelerini kullandı.
Ortada hiçbir şey yokken bilgi ve belge olmadan polisin bu tarz bir operasyon yapmayacağını vurgulayan Acun Ilıcalı, şunları kaydetti:
''Ortada bir delil ya da operasyonu gerektirecek bir unsur illaki vardır. Burada unutulmaması gereken bir nokta var, bu işte temiz ve lekesiz olanlar mağdur durumdalar. Eğer birinin reytingi yükseltilmişse, diğerininki de düşürülmüş demektir, bu da bizim emeğimizin çalınması demek. Polisin görevi bir şekilde bizim mağduriyetimizi engellemek. O yüzden operasyonları sonuna kadar destekliyorum.''
'BANKA SOYMAKTAN FARKI YOK'
Ilıcalı böyle bir usulsüzlüğün yapılması durumunda suçluların bir an önce cezalandırılmasını istediklerini aktararak, şu ifadeleri kullandı:
''Eğer böyle bir durum olmuşsa, bu konudaki suçluların bir an önce ortaya çıkmasını istiyorum. Ben genelde insanlar hakkında hep iyi şeyler kuran bir insan olduğum için, bu tarz konularda hep kendimi 'Bir şey yoktur' diye konumlandırdım. Fakat bu olayın gerçek olması durumunda, reytinglerde daha yüksek gözükmemiz gerekirken, daha az çıkmışız demektir. Bu da beraberinde haksız kazancı getirir. Haksız kazanç benim için büyük suçtur. Reytingde bir usulsüzlük varsa, bunun benim için banka soymaktan bir farkı yoktur. Mutlaka kanun dışı olan her şey cezalandırılmalı.''
Bunlara ilave olarak, hiç kimseye yargısız infaz yapılmaması gerektiğine de dikkati çeken Ilıcalı ''Özellikle altını çizerek söylüyorum, inceleme yapılan şirketler de net bir delil ortaya çıkmadığı sürece yargıya varmak yanlış olur. Olayla ilgisi olmayan hiç kimsenin konuyla ilgili zan altında kalmasını istemem'' dedi.
'REYTİNG OLAYINDA SINIFTA KALDILAR'
Reyting operasyonunda bazı basın kuruluşlarını eleştiren Acun Ilıcalı, ''Reyting olayında Türk basının bir kısmı tek kelimeyle sınıfta kalmıştır'' dedi.
Uzaktan yakından hiçbir şekilde konuyla ilgileri olmadığı halde bazı art niyetli insanların uydurmalarıyla internet gazetelerinin bir kısmında kendileri ile ilgili çıkan haberlerden duyduğu üzüntüyü ifade eden Ilıcalı, sözlerine şöyle devam etti:
''İnternet basınını eleştiriyorum. Herhangi bir şekilde polisi arayıp, bir dakikada öğrenilebilecek bir gerçeği araştırmadan 'Acun Medya'nın da bu işlerde adı geçiyor gibi yansıtmak basın etiğine hiçbir şekilde uygun olmayan çok yanlış bir harekettir. Bu tip olaylarda bir olayın gerçeği öğrenilir. Böylesi bir operasyonda basının bu tip yanlış haber yapma lüksü yoktur. Çok üzücü bir şey, çünkü biz Acun Medya olarak hiçbir zaman kanun dışı hiçbir şeyin içinde olmadık ve bunu düşünmedik, bana göre basının benden bir özür borcu var''
''Acun Medya'nın aranması sırasında Acun arka kapıdan kaçtı'' gibi söylentilere oldukça şaşırdığını ve güldüğünü ifade eden Ilıcalı, ''İşin garip tarafı, ben olay sırasında Afyon'da çekimdeydim'' dedi.
MHP'den Perinçek ve Çölaşan'a eleştiri
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile gazeteci Emin Çölaşan'ın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a geçmiş olsun dileğinde bulunduğu için MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi eleştirdiklerini belirterek, ''Kerameti kendinden menkul ve geçmişi karanlık senaryolarla dolu ve hangi mahfillerin adamı olduğu belirsiz bir siyasinin saçma iddiaları 'şecaat arz ederken mürd-ü kıpti sirkatin söyler' misali, kendi gizli misyonunu ve girift ilişkilerini ele vermektedir'' dedi.
Yalçın yaptığı yazılı açıklamada, gazetecilik ve siyasetin birbiriyle ilgili iki saygın meslek olduğunu belirtti.
Zaman zaman iki tarafın ilişkilerinde zıtlaşmalar ve çatışmalar meydana geldiğini belirten Yalçın, gazeteciyle siyasetçi münasebetinde seviye, dürüstlük ve üslupta ahlakın aranması gereken en önemli özellikler olduğuna dikkati çekti.
Türkiye'de bazen, belirtilen unsurların aksinin yaşandığını ileri süren Yalçın, şöyle devam etti:
''Bu tabloya son günlerde en çarpıcı örnek, Çölaşan-Perinçek dayanışmasıdır. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan;a şifa dilediği için gazeteci Emin Çölaşan tarafından eleştirilmiş, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek de fırsatı ganimet bilmişti. Oysa milletimiz çok iyi bilmektedir ki hastaya şifa dilemek, Türk kültürünün bir parçasıdır. Hamiyet ve hoşgörü Türk milletinin ebedi hasletlerindendir. Türk milletinin karakteristik özellikleri arasında rakibin zayıf anında üzerine çullanmak yoktur. İnsaf ve merhamet, er insanın karıdır. İnsafsızlık, seviyesizlik ve hamiyetsizlik her insanın karıdır.''
MHP;nin AK Parti'nin politikalarını tasvip etmemesi ve siyaseten bu partiye rakip olmasının, insani değerlerini terk etmesini gerektirmeyeceğini bildiren Yalçın şunları kaydetti:
''Kerameti kendinden menkul ve geçmişi karanlık senaryolarla dolu ve hangi mahfillerin adamı olduğu belirsiz bir siyasinin genel başkanımız hakkında uydurduğu 'görevli, görevini yapıyor' kabilinden saçma iddiaları da 'şecaat arz ederken mürd-ü kıpti sirkatin söyler' misali, kendi gizi misyonunu ve girift ilişkilerini ele vermektedir.''
Ayrıca başkalarına vefa dersi vermeye kalkanların önce kendi vefalarını sorgulamalarını tavsiye ederiz. MHP Genel Başkanı'nın ve partimizin mensuplarının kimsenin vefa dersine ihtiyacı yoktur.
MHP;nin güç kazanmasından endişe duyan çevrelerin sözcülüğünü yapan bazı gazeteci ve siyasiler, bu gerçeği şimdiden hissettikleri için aleyhimizde kampanya açmaya çalışmaktadırlar. Ancak peşinen söyleyelim ki bu çabalar beyhudedir.''
Fransız medyası, Türkiye'nin restini gördü
Fransa Meclisi'nde 22 Aralık'ta görüşülecek Ermeni soykırımını inkar edenlerin cezalandırılması ile ilgili yasaya Türkiye'nin sert tepki göstermesi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Fransa lideri Nicolas Sarkozy'ye gönderdiği mektup Fransa medyasında bugün geniş yer buldu.
Fransa'nın ünlü gazetesi Le Figaro 'Erdogan'dan Sarkozy'ye çağrı' başlıklı haberinde, Başbakan Erdoğan'ın Sarkozy'ye yazdığı mektupta "Umuyorum ki verdiğiniz sözde durarak iki ülke arasında tamiri mümkün olmayan yaralar açmazsınız." ifadelerini öne çıkardı.
Le Monde gazetesi ise 'Erdoğan Paris'i tehdit etti' başlığını kullandığı haberinde; yasanın geçmesi durumunda politik, ekonomik, kültürel ve diğer bütün ikili ilişkiler açısından ağır sonuçları olacağı uyarısını aktardı. Gazete, Osmanlı döneminde savaş şartları içerisinde Anadolu'da çok sayıda Ermeni'nin hayatını kaybeden Türkiye'nin, soykırım iddialarını ise reddettiğini okuyucularına duyurdu.
L'Express gazetesi de "Türkiye Fransa'yı uyardı" başlıklı haberinde iktidar partisinden bir milletvekilinin hazırladığı tasarının Erdoğan'ı kızdırdığına ve yasanın Türkiye tarafından 'hasmane bir hareket' olarak değerlendirildiğini kaydetti.
(CİHAN)
Maliye: Otoda yeni vergi zammı yok
Maliye Bakanlığı bugün bir internet sitesinde yer alan, "Otoda Yeni Vergi Zammı" şeklindeki kulis içerikli haberin kesinlikle gerçeği yansıtmamadığını açıkladı.
Bakanlığın yazılı açıklamasında "Maliye Bakanlığı gündeminde haberde konu edilen otoda yeni bir vergi artışına yönelik herhangi bir çalışma yoktur." denildi.
İnternet sitelerine de düşen haberde, 1.6 litre üstü motor hacmine sahip otomobillere ÖTV zammı yapan hükümetin istediği geliri elde edemediği ve 1.3-1.6 litre otomobiller için de zam hazırlığında olduğu iddia edilmişti.
Van'da çadır yangını: 6 yaralı
Van'da, depremzede ailenin yaşadığı çadırda çıkan yangında bir kadın ile 5 çocuğu yaralandı.
Alınan bilgiye göre, Seyrantepe Mahallesi Averek yolundaki hasarlı evinin yanında kurulan çadırda, sobadan çıkan kıvılcımın eşyaları tutuşturması sonucu yangın çıktı.
Yangını fark eden vatandaşlar, çadırda yaşayan Aslı Duru ile çocukları Sabiha (5), Neslihan (4), Umut (4), Gülcan (3) ve 3 aylık Mehmet Doru'yu çadırdan çıkararak, itfaiyeye haber verdi.
112 Acil Servis ekiplerince Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılan yaralılardan Mehmet Doru'nun hayati tehlikesi bulunduğu, diğerlerinin sağlık durumlarının iyi olduğu öğrenildi.
İtfaiye ekipleri, söndürülen yangın sonrası bölgede bir süre soğutma çalışması yaptı.
UEFA'dan şike açıklaması: Futbol Federasyonu ne yapması gerektiğini bilecektir
UEFA Genel Sekreteri Gianni Infantino, ''futbolda şike iddianamesiyle'' ilgili olarak, ''İddialar çok ciddi ve çözülmesi gerekiyor. Çünkü böyle icraatlar futbolun içinde olamaz'' dedi.
AA'ya konuşan UEFA'nın hukuk kökenli üst yöneticilerinden Infantino, ''İddianameyi inceliyoruz ve Türkiye Futbol Federasyonu ile istişare halindeyiz. Federasyon halihazırda bazı kararlar aldı ve biz izlemedeyiz'' ifadesini kullandı.
Infantino, ''Beklentimiz şu; Bu mesele çok ciddi görünüyor ve gerçekten çok mühim. Çözülmesi gerekiyor, çünkü böyle icraatlar futbolun içinde olamaz'' diye konuştu.
Genel Sekreter Infantino, ''Eminim Türkiye Futbol Federasyonu ne yapması gerektiğini bilecektir'' dedi.
Türkiye Futbol Federasyonu'na güvendiklerini ve süreci izleyerek UEFA olarak kendi yollarını çizeceklerini anlatan Infantino, iddianame hakkında ön bilgiler aldıklarını ve İngilizceye tercümesinin devam ettiğini dile getirdi.
Erdoğan'dan Sarkozy'e tarihi uyarı!
Fransa'nın sözde Ermeni soykırımı iddialarını tekrar görüşecek olması, Türkiye'nin sert tepkisini çekti. Erdoğan, Sarkozy'ye yazdığı mekutupta uyarılarda bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'ye tarihi uyarı niteliğinde bir mektup yazarak, ikili ilişkilerde ''sağduyunun siyasi hesaplara üstün gelmesi'' gerektiğine değindi.
Erdoğan, Sarkozy'ye gönderdiği mektupta, ''Türkiye-Fransa ilişkileri üçüncü tarafların taleplerine tutsak edilmemelidir. Bu konu hassastır, ciddidir. Sağduyunun siyasi hesaplara üstün gelmesi önemlidir'' uyarısında bulundu.
Başbakan Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'ye Fransa meclisindeki, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesini suç sayan yasa teklifi girişimiyle ilgili bir mektup gönderdi.
Erdoğan, Fransa'da 1915 olaylarıyla ilgili yasa teklifiyle ilgili sürecin Türkiye tarafından dikkatle izlendiğini de hatırlattığı mektubunda, ''Bu tür adımların ileri noktalara varmasının, Türkiye ile Fransa arasındaki siyasi, ekonomik, kültürel tüm alanlardaki çok yönlü ilişkileri bakımından sonuçları vahim olacağı gibi sorumluluğu da girişim sahiplerine ait olacaktır'' uyarısına da yer verdi.
Mektupta, Cumhurbaşkanı Sarkozy ile göreve geldiğinden bu yana çeşitli vesilelerle fikir teatisinde bulunduklarını hatırlatan Başbakan Erdoğan, bazı konularda mutabakata varılamadığını, bazı konularda ise ortak girişimlere imza attıklarını ifade etti.
Üzerinde belli bir anlayış oluşturulan konular arasında Fransa'da Türkiye karşıtı girişimlerin olduğunu hatırlatan Erdoğan, Sarkozy'nin daha önce yaptığı görüşmede, 2006 yılında Fransız Ulusal Meclisi'nde kabul edilen Ermeni iddialarının inkarının cezalandırılmasına ilişkin yasa teklifini, ''Senato'ya götürmek gibi bir niyeti olmadığını, olayları daha vahim hale getirmek istemediğini'' söylediğini dile getirdi. Erdoğan, bu hususun Sarkozy ile birlikte kurduğu Özel Temsilciler mekanizması tarafından da teyid edildiğini belirtti.
''Sağduyunun siyasi hesaplara üstün gelmesi önemlidir''
Yeni girişimin kendilerini hayrete düşürdüğünü anlatan Başbakan Erdoğan, mektupta ''Söz konusu yasa teklifinin yasalaşması yönündeki çalışmaları dikkatle izlediğimizi bilmenizi isterim. Bu yasa teklifi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, Türk ulusunu ve Fransa'da yaşayan Türk toplumunu doğrudan hedef almakta ve hasmane bulunmaktadır. Bu noktada açıkça ifade etmek istiyorum ki bu tür adımların ileri noktalara varmasının Türkiye ile Fransa arasındaki siyasi, ekonomik, kültürel tüm alanlardaki çok yönlü ilişkileri bakımından sonuçları vahim olacağı gibi sorumluluğu da girişim sahiplerine ait olacaktır. Dönemsel ve sürekli olarak karşımıza çıkarılan ve her defasında ilişkilerimizi yaralayan inkarcılık konulu yasa tekliflerinin, düşünce ve ifade özgürlüğünü de ihlal ettiği gibi Fransa'nın savunduğu ilkelerle çeliştiğini düşünüyorum. Böyle bir yasanın kabulü, Ermeni meselesine farklı perspektiften bakan kişilerin ifade özgürlüğünün ciddi şekilde kısıtlanmasına yol açacaktır. Ayrıca bu nitelikte girişimlerin, Türkiye ve Ermenistan arasında tarihe ilişkin ihtilafın diyalog yoluyla görüşülmesine de yapıcı bir katkıda bulunmadığı gibi aksine gerçekliğin ortaya çıkmasına engel oluşturduğunu düşünüyorum'' ifadelerini kullandığı belirtildi.
Bu meseleyle bağlantılı olarak, 1970'li ve 1980'li yıllarda Türk diplomat ve devlet görevlilerinin Fransa'da Ermeni terörünün hedefi olduğunu hatırlatan Başbakan Erdoğan'ın, mektupta, bu hafızanın Türk halkı için halen taze olduğunu, bu nedenle de mevcut girişimlerin Fransa'da yapılmasının, Türk halkındaki algılamasının farklı olduğunu gündeme getirdiği ifade edildi.
Başbakan Erdoğan'ın, mektupta, ''Artık Türkiye-Fransa ilişkileri üçüncü tarafların taleplerine tutsak edilmemelidir. Bu konu hassastır, ciddidir. Sağduyunun siyasi hesaplara üstün gelmesi önemlidir. Tüm bu nedenler ışığında, bu tür mevzuat çalışmalarının sonuçlandırılmayacağı yönünde verdiğiniz sözü tutacağınızı ve telafisi mümkün olmayacak adımların atılmasını engelleyeceğinizi samimiyetle umuyorum'' ifadelerini kullandığı kaydedildi.
AA
127 yaşında ilk kez hastaneye gitti
Trabzon'un Sürmene ilçesinde yaşayan Hasan Alagöz, nufus kayıtlarında yaşı 103 olarak görülürken, gerçek yaşının 127 olduğunu söylüyor.
Hastaneye 127 yaşında ilk kez geldiğini belirten Alagöz, nefes darlığı şikayeti ile geldiği Trabzon Ahi Evren Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi görürken doktorlar, sağlığının son derece iyi olduğunu belirtiyor.
İki evlilikten 9 çocuğunu bulunduğunu en büyüğünün 100 yaşında olduğunu kaydeden Alagöz'ü muayene eden Ahi Evren Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Zeydin Acar, Alagöz'ün nefes darlığı şikayeti geldiğini belirterek meslek hayatında ilk kez bu kadar yaşlı hastasının olduğunu söyledi. Alagöz'ün kalbinin gayet iyi durumda olduğunu kaydeden Dr. Acar, "Hastamız acil servise geldiğinde bize nefes darlığı şikayeti olduğunu söyledi. Yaptığımız tetkiklerde kalp yetmezliği ve zatürre de tespit ettik. Kalp yetmezliğini tedavi ettik, şu anda rahat, nefes darlığı şikayeti düzeldi. İnşallah bir iki gün sonra kendisini taburcu edeceğiz" dedi.
Meslek hayatında ilk kez bu kadar yaşlı bir hastayı tedavi ettiğini belirten Dr. Acar, "Daha önce 100 yaşlarında hastalarım oldu ancak ilk defa 127 yaşlarında bir hasta ile karşılaştım. 127 yaşındaki bir hastanın bu şekilde bir kalple karşılaşmadık. Kalp açısından gayet iyi bir durumda. Kendisine bunun sırrı ne diye sorduğumuzda bize düzenli bal yediğini söyledi" şeklinde konuştu.
Gerçek yaşının 127 olduğunu belirten Hasan Alagöz ise Atatürk'ün Samsun'a çıktığı zaman 3 çocuğunun bulunduğunu belirterek, "Yaşım 127 oldu. Atatürk Samsun'a çıktığı zaman 3 çocuğum vardı. İki evlilik yaptım, bu evliliklerden 9 çocuğum oldu. Bunlardan 4 tanesi daha sonra öldü. En büyüğü 100 yaşında.Torunlarımın sayısını ise hatırlamıyorum. Şu ana kadar hastaneye hiç gitmedim. Uzun yaşamamın sırrı düzenli olarak bal ve tereyağı yemekten geçiyor. Allah cümlemize sağlık versin" dedi.
Sanal bellek affetmiyor
İnternetin acımasız hafızası geçmişte yaşanan hiçbir şeyi unutmuyor ve unutturmuyor. Dijital dünyada masumca paylaşılan birçok fotoğraf veya bilgi, hiç beklenmedik bir anda kötü sonuçlar doğurabiliyor.
ABD'li yazar Jill Price, dünyada “hyperthymestic syndrome” olarak bilinen hastalığın ilk teşhis edildiği kişilerden biri. 40’lı yaşların ortasındaki Price’ın hastalığı, belli bir tarihten sonraki hiçbir şeyi unutmaması.
Price, “Hiçbir şey unutmayan kadın” (The Woman Who Can’t Forget) adlı kitabında 9 yaşından itibaren anılarının nasıl giderek daha ayrıntılarla dolu olmaya başladığını ve 15 yaşından itibaren de nasıl her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırladığını kaleme alıyor. Jill Price’ın bu hastalığı günümüzde internetin hafızasının sembolü haline geldi.
Normalde insanlar anılarının bir kısmını unutur, bir kısmını canlı tutar. Bu bazen acı verir, bazen de iyi gelir. Bastırılması gereken anılar da vardır. Zira atalarımız “Zaman her şeyin ilacıdır” sözüyle bir gün dayanılması en zor acıların bile hafifleyeceğini kastetmişler. Ama internet hiçbir şeyi unutmuyor ve unutturmuyor da.
MY SPACE'TEKİ FOTOĞRAF MESLEK YASAĞI GETİRDİ
Bilişim teknolojisinin sınırsız bellekli sunucuları sayesinde her şeyin internette kalıcı hale gelmesi, günümüzde birçok kişinin başını ağrıtıyor. İnternete yüklenen fotoğraf veya bilgiler, beklenilmeyen ve arzulanmayan bir anda başa dert açabiliyor. Böyle bir dert ile ilk mücadele etmek zorunda kalanlardan biri de 2006 yılında tüm dünyada bir sansasyon yaratan Stacy Snyder olayıydı. Synder o zamanlar ABD’nin Pennsylvania Eyaleti’ndeki Millersville adlı küçük bir şehirde üniversiteye gidiyordu ve amacı öğretmen olmaktı. Okulda notları yüksekti ve iyi bir öğretmen olması için bütün koşullar uygundu. Ancak Synder’in bir sosyal paylaşım sitesinde paylaştığı bir fotoğrafı tüm bu koşulları tepe taklak etti. Synder’in bu fotoğrafı Cadılar Bayramı’nda çekilmişti. Genç kadın bir korsan kıyafeti giymişti ve elinde de bir bardak bulunuyordu. Fotoğrafın altında ise şu ibare vardı: “Sarhoş korsan”. İşte bu fotoğrafı internette gören üniversite dekanı, bu fotoğraf ile Synder’in gençleri alkol kullanmaya özendirdiği ve çocuklara kötü örnek olduğu gerekçesiyle Synder’in öğretmen olamayacağına karar verdi. Olay mahkemeye taşındı, ancak yargıç da bu karara onay verdi.
Hâlihazırda sadece Facebook kullanıcılarının sayısı yaklaşık 800 milyon. Bunların her biri sosyal paylaşım sitesinde çeşitli fotoğraf, video ve her türlü kişisel bilgiyi paylaşıyor. Artık birçok personel yöneticisi, iş başvurularında internet verilerini dikkate alarak kimi işe alıp almayacağına karar veriyor. İnternet insanların hayatına ne kadar çok giriyorsa, o insanlar da geride o kadar çok iz bırakıyor. Hem de hiç kaybolmamak üzere.
GOGGLE'A KARŞI BİR CERRAH
Tıpkı İspanyol doktor Hugo Daniel Guidotti örneğinde olduğu gibi. Bundan yaklaşık 20 yıl önce “El Pais” gazetesinde çıkan bir makale, estetik cerrahı Guidotti’nin peşini hâlâ bırakmıyor. Makale bir yanlış tedavi uygulamasını konu alıyor. Ancak daha sonra yapılan mahkeme kararları ve itirazları içermiyor. Bir gün “El Pais” gazetesi arşivini dijitalleştirmeye karar verince tüm bunlar büyük bir sorun haline geliyor. Zira Google’da doktorun adı arandığında, on yıllar öncesindeki eski hikaye ilk sıralarda beliriyor. Hâlâ bir muayenehane işleten estetik cerrahi uzmanı, bu haberin işine zarar verdiğini düşünüyor. Guidotti, 2011 yılının başından bu yana Google’ın "El Pais" gazetesine link vermemesi için hukukî mücadele başlatıyor.
İşte bu olay, “İnternette unutma hakkı” konusunda yürütülen tartışmaları iyice alevlendirdi. AB Komisyonu’nun adaletten sorumlu üyesi Vivianne Reding bu hakkın en büyük savunucularından biri. 2012 yılın ilkbaharında yeni bir AB Veri Güvenliği Yönetmeliği için bu konuya dair önerilerini açıklayacak. Reding, Amerikan Ticaret Odası’nın kasım ayında Brüksel’de düzenlediğini bir etkinlikte “Hem tüketiciyi koruyan hem de dijital ekonominin büyümesine olanak veren bir veri güvenliğinin yasal çerçevesini çizmeye ihtiyacımız var” diye konuştu. Ancak uzmanlar her ikisinin de bir çatı altında toplanmasının kolay olmayacağını düşünüyor.
VERİ GÜVENLİĞİ NASIL SAĞLANACAK?
Ancak bu konunun yasal çerçevesi çizilse bile, veriler bir kez internete düştükten sonra bunların daha sonra nasıl ayrıştırılıp, silineceği büyük bir sorun. Kaldı ki hangi kriterlere göre bunun silinmesine karar verileceği de bir diğer sorun.
Almanya İçişleri Bakanlığı’nın “internette unutma” konulu bir fikir yarışması düzenlemesi bir tesadüf olmasa gerek. Ocak ayının sonuna kadar öğrenciler, bilim insanları ya da ilgilenen herkes dijital unutmanın koordinasyonuna dair önerileriyle bu yarışmaya katılabilir. Bunlar "dijital silgi" ya da en son kullanma tarihi gibi teknik içerikli öneriler olabileceği gibi, yönetmelik ve yasalara getirilebilecek değişiklikler ile sanal dünyada paylaşılan bilgiler konusunda nasıl daha bilinçli bir kullanıcı olunabilineceği gibi öneriler de olabilir. Ya da insanlara, gönüllü olarak paylaştıkları verilerin daha sonra başına nasıl çorap örebileceğine dair örnekler de verilebilir.
Vatandaşlara at eti yedireceklerdi
Çanakkale'nin Bayramiç ilçesinde, 7 atı kesip, etlerini İstanbul'da satılmak üzere paketledikleri ileri sürülen 4 kişi, suçüstü yakalandı.
Polis ekipleri, köylerden ucuz fiyatla yaşlı, hastalıklı at ve eşekleri satın aldıkları tespit edilen kişileri takibe aldı. Şüpheli B.Ç, M.T, D.D ve M.A'nın, Menderes Çayı su kuyuları mevkisine getirdikleri 8 attan 7'sini kestikleri haberini alan polis, bölgeye operasyon düzenledi.
Operasyonda, 4 şüpheli gözaltına alınırken, bu kişilerin satılmak üzere paketledikleri bin 90 kilogram at eline el kondu. Zanlıların, kestikleri at ve eşek etlerini İstanbul'daki bazı kişilere kilogramı 8 TL'den sattıklarını itiraf ettikleri belirtildi.
Etler, belediye ekiplerince imha edilirken, kesilmekten kurtarılan bir at koruma altına alındı. Dört zanlı, çıkarıldıkları mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Hatalı projenin ağır faturası
Avcılar Köprülü Kavşak ve Tüneli, metrobüslerin dönüşlerini engelliyor diye 6 yıl sonra içi doldurulup duvar örülerek kapatıldı
37 milyon TL çöpe gitti
6 yıl sonra kapatılan tünel için 25 bin metre kazık çakıldı, 765 adet prekast kiriş yerleştirildi. İstanbul'da ilk kez bir tünele gaz ve ısıya duyarlı, bilgisayar kontrollü Otomatik Yangın Tesisatı döşendi.
Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'nın 15 Eylül 2003'te temelini attığı Avcılar Köprülü Kavşak ve Tünel Projesi, 26 Eylül 2005'te törenle açıldı. Avcılar, İGS durağı bölgesinde giriş rampası yapılan ve Avcılar Anadolu Teknik Lisesi ve Endüstri Meslek Lisesi önünde çıkış rampası bulunan tünel, çift şeritli olarak E-5 Karayolu'na paralel istikamette işliyordu. Artan nüfusla birlikte başgösteren trafik yoğunluğuna çare olarak inşa edilen tünelin, 6 yıl sonra kapatılması tartışmaları da beraberinde getirdi. Uzmanlar, yüksek teknik donanıma sahip tünelin, mevcut haliyle hem metrobüsü hem de kara araçlarının yükünü çekebilecek kapasitede inşa edilmediğini söylüyor.
'GELECEK GÖRÜLEMEMİŞ'
Çalışmaları halen süren Avcılar-Beylikdüzü D-100 Karayolu Düzenleme ve Metrobüs Hattı Projesi ise şubatta açılacak. Metrobüs projesinde görevli uzmanlara göre, tünelin kapatılmasından başka seçenek yoktu. Bölgede ciddi revizyonlar yapıldığını belirten uzmanlar, "Tünel bu çalışma içerisinde sisteme uygun değil. Metrobüslerin büyüklüğü ve geniş manevra alanları için 10 metrelik her iki taraftan genişliğe ihtiyaç vardı" diyor. Proje hazırlanırken en az 50 yıl sonrasının görülmesi gerektiğini belirten Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci, "Maalesef bu proje hazırlanırken geleceğe dönük planlama yapılmamış. Bu kadar para çöpe gitti" dedi. Değirmenci'ye göre, "Metrobüs çalışması aspirin tedavisi." Ve İstanbul trafiğine kesin çözüm metrodan geçiyor.
'KAYNAK İSRAFI'
Şehir Plancılar Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman da şunları söyledi: "Bu tür günü kurtaran projelendirmeler kamu kaynaklarının israfı. Ulaşım yatırımları master plan alt ve üst ölçekleri koordineli bir şekilde hayata geçmeli. Projenin 6 yıl sonra iptal edilmesinin maliyeti büyük. Kamunun parası böyle plansız bir şekilde çarçur edilmemeli..."
Apple'dan İsrail'de Ar-Ge yatırımı
Şirket, İsrail’de özellikle yarı iletkenlere odaklanacak bir araştırma ve geliştirme merkezi açacak. Böylece şirketin Kaliforniya dışındaki ilk Ar-Ge merkezi açılmış olacak.
Şirket daha şimdiden İsrail’in ileri teknoloji sektöründen bir isim olan Aharon Aharon’u merkezi yönetmesi için görevlendirdi bile. Ancak şirket, konuyla ilgili bir yorumda bulunmamayı tercih etti
Habere göre, Apple global bir inovasyon lideri olmasına rağmen, Ar-Ge açısından küçük bir yatırımcı. 2010 yılında Ar-Ge’ye 2,4 milyar dolar yatırım yapan şirketin bu yatırımı, gelirinin sadece yüzde 2’si ve diğer ileri teknoloji şirketlerinin yatırımlarından çok daha az.
İsrail’in Silikon Vadisi olarak gösterilen Ar-Ge merkezi Herzliya, aynı zamanda Apple’ın da Kaliforniya dışındaki ilk Ar-Ge merkezi olacak. Hatta Apple’ın Ar-Ge’den Sorumlu Başkan Yardımcısı Ed Frank de konuyla ilgili olarak İsrail’e bir ziyarette bulunuyor.
Öte yandan, BTnet.com.tr'in aktardığı haberde Apple’ın, İsrailli bir depolama teknoloji şirketi olan Anobit’i 400-500 milyon dolara satın almak için görüşmelerin ilerlediği bilgisi yer aldı. Ancak Apple bu konuda da yorum yapmamayı tercih etti.
125 milyon dolar havaya uçabilir
Türkiye’nin de üretimine dahil olduğu F-35 savaş uçağı projesi sallanıyor.
Maliyeti daha şimdiden planlanan miktarı yaklaşık yüzde 50 oranında aşan projede üretim tarihi sürekli erteleniyor. İnternete sızan bir Pentagon belgesinde “çözülemeyen 13 büyük mühendislik hatası olduğunun” belirtilmesi “Proje çöpe atılsın” çağrılarına neden oldu.
Türkiye dahil 11 ülkenin ortak olduğu ve “tarihin en pahalı savunma projesi” diye nitelenen F-35 savaş uçağının üretimi tehlikeye girdi. Türkiye’nin de 11 milyar dolar ödeme taahhütünde bulunduğu ve ABD için maliyeti şimdiden 388 milyar doları bulan proje, ortaya çıkan birçok sorun nedeniyle durma noktasına geldi.
Vatan'ın haberine göre, proje 2003 yılında “savaştaki her amaç için farklı uçak geliştirmenin masraflı olmasından dolayı tek bir uçağın tüm görevleri yerine getirmesi amacıyla” ortaya atıldı. Bu proje sayesinde başta ABD olmak üzere birçok ülke hava filolarını tamamen değiştirecekti. Başta projenin uçak başına maliyeti 89 milyon dolar olarak hesaplanmıştı. Ancak zaman geçtikçe maliyet arttı. Bugünkü hesaplamalara göre uçak başına maliyet 156 milyon doları bulacak. Bunun daha da artabileceği belirtiliyor. Maliyetlerdeki bu iki kata yaklaşan artış katılımcıların bütçelerini sarstı.
Buna bir de projede ortaya çıkan teknik sorunlar eklenince F-35 hayali de giderek zorlaşmaya başladı. ABD Savunma Bakanlığı’nın internete sızan iç yazışmalarına göre, projede tespit edilen ancak henüz çözülemeyen 13 büyük mühendislik hatası var. Yazışmada “yapılan inceleme sonucu tedarik ve üretim planlarının ciddi bir şekilde yeniden gözden geçirilmesi” tavsiye ediliyor. Projenin sözcüsü Joe DellaVedova, üretim sürecinin biraz daha geriye atılabileceğini belirterek “Bu maliyetleri düşürme amacı taşıyan bir hamle olacak” dedi.
Ancak bağımsız savunma bütçesi uzmanı Winslow Wheeler ortaya çıkan sorunların “ancak projenin çöpe atılmasıyla çözülebileceğini” savundu. Wheeler “Tespit edilen sorunların sayısı ve boyutları F-35 üretiminin iptal edilmesi için yeterlidir. En azından Pentagon’un bugünkü yöneticileri döneminde askıya alınabilir” diye konuştu.
EN ZOR PARÇA TÜRKİYE’DE YAPILDI
Türkiye ’nin havacılık ve uzay merkezi konumunda olan Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ), F-35 uçağının orta gövdesinde bulunan ve uçaktaki en karmaşık yapısal bileşenler olarak tanımlanan “Air Inlet Duct Kompozit Hava Giriş Kanalları”nın imalatını gerçekleştirdi. F-35 uçaklarının “Orta Gövde” imalatını ABD dışında dünyada tek kaynak olarak gerçekleştiren TUSAŞ, üstün teknoloji “Fiber Serme Tezgahları”nı kullanarak tamamını kompozit malzemeden ürettiği ilk “Air Inlet Duct Kompozit Hava Giriş Kanalı”nı Temmuz 2010’da teslim etti.
KİM KAÇ UÇAK ALACAK?
- ABD: 2 bin 443
- İngiltere: 138
- İtalya: 131
- Türkiye: 100
- Avustralya: 100
- Hollanda: 85
- Kanada: 80
- Norveç: 48
- Danimarka: 48
* İsrail ve Singapur da projeye destek veriyor.
Dev karadeliğin ‘yemek vakti’ görüntülendi
Bilim insanları, Samanyolu galaksisinin merkezindeki dev karadeliğin, Dünya’dan 3 kat büyük gaz bulutunu saatte 8 milyon kilometre hızla içine çektiğini keşfetti.
Avrupa Güney Yarımküre Astronomik Araştırmalar Organizasyonu (ESO)’ya ait olan Şili’deki VLT teleskopunun verilerini inceleyen astronomlar, bir gaz bulutunun, Güneşimizden 4 milyon kat daha büyük karadelik tarafından yok ediliş sürecinin ilk kez gözlemlendiğini bildirdi.
Almanya’nın Garching kentinde bulunan Max-Planck Dünya Dışı Fizik Enstitüsü’nde görevli Reinhard Genzel ve beraberindeki gökbilimci ekibi, yaklaşık 20 yıllık bir araştırma çerçevesinde, galaksimizin merkezinde yer alan devasa karadeliğin etrafındaki yıldızların hareketlerini inceliyor. Genzel’in önderliğindeki gökbilimciler, 2002’den bu yana karadeliğe hızla yaklaşan eşsiz bir gaz bulutunun yok oluş sürecini tespit etti. Buna göre bulut, geçtiğimiz 7 yıl içerisinde hızını iki kat artırarak saatte 8 milyon kilometre hızla karadeliğe yaklaşmaya başladı. Gaz bulutu, 2013’ün ortalarında karadeliğin olay ufkundan 40 milyar kilometre (yaklaşık 36 ışık yılı) uzaklıkta olacak.
280 derece sıcaklığıyla çevresini saran yıldızlardan çok daha soğuk olan bu toz ve iyonize gaz bulutu, çoğunlukla hidrojen ve helyumdan oluşuyor. Bulut, Samanyolu’nun kalabalık kalbinde onu çevreleyen sıcak yıldızlardan yayılan güçlü morötesi ışınımla parıldıyor.
Gözlem ile ilgili değerlendirmede bulunan Reinhard Genzel, “Gelecek 2 yıl çok ilginç olacak. Böyle dikkate değer büyük kütleli cisimler civarında maddenin davranışı hakkında son derece değerli bilgiler elde edilecek” dedi. Genzel’in ekibinden Stefan Gillesen ise, “Bir astronotun karadeliğe yaklaştığında spagettiye benzer şekilde uzaması bilim kurgudan alışkın olduğumuz bir fikir. Fakat şimdi, yeni keşfedilen bulut da bu deneyimden kurtulamayacak” ifadelerini kullandı.
Araştırma sonuçları 5 Ocak 2012’de bilim dergisi Nature’da yayınlanacak.
'Türkiye, internette 33 Avrupa ülkesi arasında sonuncu'
Avrupa Birliği'nin istatistik kurumu Eurostat'ın araştırmasına göre, son dört yıl içinde internet erişimi olan hanelerin sayısı iki kattan fazla artmasına karşın, Türkiye Avrupa'da 33 ülke arasında internet kullanımında sonuncu sırada.
Yaklaşık 215 bin kişiyle görüşülerek yapılan tıklayın ankete göre, 27 üyeli Avrupa Birliği'nde ortalama olarak 100 hanenin 73'ünün internet bağlantısı var.
Türkiye'de 100 evden 43'ünde internet bağlantısı bulunurken, Lüksemburg ve İsveç 91'er haneyle birinci sırada yer alıyor.
AB üyelerinin yanı sıra İzlanda, Norveç, Hırvatistan, Makedonya, Türkiye ve Sırbıstan'ı da kapsayan ankete göre Türkiye'de hiç internete girmediğini söyleyenlerin oranı yüzde 55, son bir yıl içinde internete girdiğini söyleyenlerin oranı yüzde 43, son üç ayda internet kullandığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 40.
Anket, internet kullanımında Avrupa Birliği vatandaşları arasındaki farklılığı da ortaya koyuyor.
AB ülkeleri arasında uçurum
16-74 yaş arasındaki kişilerle yapılan araştırmaya göre, hiç internet kullanmadığını söyleyenlerin Avrupalıların oranı yüzde 24.
Romanya'da internet kullanmayanların oranı yüzde 54, İsveç'te ise yüzde 5.
Araştırma, internet kullanımının çok yaygın olduğu Kuzey Avrupa ükeleriyle, daha yoksul güney ve doğu Avrupa ülkeleri arasındaki uçurumun arttığına işaret ediyor.
Türkiye, hızlı internet bağlantısı olan haneleri temel alan listede ise sondan bir önceki sırada yer alıyor. Listenin sonunda Sırbistan var.
Türkiye'de hızlı internet bağlantısı olan hanelerin oranı yüzde 39, Avrupa Birliği ortalaması ise yüzde 68.
Kupa programı belli oldu
Türkiye Kupası'nda 2. turda oynanacak maçların programı belli oldu
Futbolda Türkiye Kupası 2. tur maçlarının programı açıklandı.
Türkiye Futbol Federasyonu'ndan yapılan açıklamada, 28 takımın eşleştiği 2. tur maçlarının 20, 21 ve 22 Aralık tarihlerinde, tek maç eleme usulüne göre oynayacağı bildirildi.
Kupa maçlarının programı şöyle:
20 Aralık Salı:
13.00 Adanaspor-Kartalspor (Adana 5 Ocak)
21 Aralık Çarşamba:
13.00 Tavşanlı Linyitspor-Bugsaşspor (Tavşanlı Ada)
13.00 Eyüpspor-Bucaspor (Eyüp İlçe)
13.00 Gaziosmanpaşaspor-Giresunspor (Gaziosmanpaşa)
13.00 Karşıyaka-Ünyespor (Alsancak)
13.00 Şanlıurfaspor-Denizlispor (GAP Arena)
13.00 Gaziantep Büyükşehir Belediyespor-Göztepe (Kamil Ocak)
13.00 Akhisar Belediyespor-Altay (Akhisar Belediye)
13.00 Kasımpaşa-Bandırmaspor (Kasımpaşa Recep Tayyip Erdoğan)
18.00 Adana Demirspor-Kayseri Erciyesspor (Adana 5 Ocak)
22 Aralık Perşembe:
13.00 Diyarbakırspor-İstanbul Güngörenspor (Diyarbakır Atatürk)
13.00 Çaykur Rizespor-Çorumspor (Yeni Rize Şehir)
13.00 Konya Torku Şekerspor-Konyaspor (Recep Konuk)
13.00 Boluspor-Fethiyespor (Bolu Atatürk)
İran casus uçaklardan filo kurmuş
Geçtiğimiz hafta ABD insansız hava aracı RQ-170 Sentinel'in görüntülerini yayınlayan İran, İsrail'e ait 4 ve ABD'ya ait 2 predatörün daha ellerinde olduğunu açıkladı.
İranlı yetkililer, söz konusu predatörleri önümüzdeki günlerde sergileyeceklerini belirtti.
İran gazetesi Tehran Times'ın haberine göre, İsrail ve ABD'ye ait insansız hava araçları önümüzdeki günlerde bir sergide ulusal basına ve yabancı ülkelerin elçilerine gösterilecek. Tehran Times'a açıklama yapan İranlı üst düzey bir yetkili, İsrail'e ait insansız hava araçları heronların doğu sınırında İran topraklarına girerken yakalandığını açıkladı. Aynı yetkili ABD'ye ait predatörlerin de doğu ve güneyde sınır ihlalini gerçekleştirdikleri sırada ele geçirildiğini belirtti.
'İRAN KÖRFEZİ'NDE İKİ CASUS UÇAK DÜŞÜRDÜK'
Haberde, İran Devrim Muhafızları Generali Emir Ali Hacızade'nin 2 Ocak 2011 yılında bir basın toplandısı düzenleyerek İran sınırını ihlal ederek topraklarına giren iki insansız hava aracını ele geçirdiklerini açıkladığı hatırlatıldı.
Hacızade o dönemde söz konusu insansız hava araçlarının hangi ülkeye ait olduklarını belirtmemiş ancak şunları söylemişti: "Batılıların, ülkemize karşı gerçekleştirdiği sınırlı saldırıda yüksek teknolojili iki casus uçağı düşürüldü. Örneğin İran Körfezi üzerinde iki casus uçağı düşürdük."
PREDATÖRLERİN DÜŞÜRÜLMESİNDE RUS PARMAĞI
İran Devrim Muhafızları Generali Emir Ali Hacızade 28 Haziran 2011'de yaptığı başka bir açıklamada ise, Rus uzmanların, ABD'ye ait iki insansız hava aracının düşürüldüğüyle ilgili kendilerine bilgi verdiğini belirtmişti.
Amerikan bayrağı indi, Irak Savaşı resmen bitti
ABD, 2003 yılından bu yana işgal altında tuttuğu Irak'tan dün resmi olarak çekildi. En az 100 bin Iraklı sivilin öldüğü tahmin edilen savaş, Bağdat'ta bulunan en büyük ABD üssündeki Amerikan bayrağının indirilmesiyle sona erdi.
Törene, ABD Savunma Bakanı Leon Panetta da katıldı. Irak'ta bir dönem 170 bini bulan Amerikan askeri sayısı 4 bine geriledi. Bunlar da aralık sonunda çekilmiş olacak. Savaşın başından bu yana Irak'ta 4 bin 486 Amerikan, 179 İngiliz, diğer koalisyon güçlerine ait 139 olmak üzere toplam 4 bin 804 asker öldü. 32 bin askerin yaralandığı savaşın ABD'ye maliyeti ise 1 trilyon doları aştı.
ABD, 2003 yılından bu yana işgal altında tuttuğu Irak'tan dün resmi olarak çekildi. En iyimser tahminlerde bile 100 bin Iraklı sivilin öldüğü ifade edilen savaş dün Bağdat'taki en büyük ABD üssünde Amerikan askerî bayrağının indirildiği törenle sembolik olarak sona erdi. ABD Savunma Bakanı Leon Panetta'nın katıldığı törende savaşın bitmesini temsilen Amerikan bayrağı gönderden indirildi. Irak'ta savaşın başladığı 2003'ten sonra bir dönem 170 bini bulan Amerikan askeri sayısı şu anda 4000'e geriledi. ABD dün savaşı resmen sona erdirmesine rağmen halen Irak'ta bulunan bu askerler Irak hükümetiyle yapılan anlaşma uyarınca aralık ayının sonunda çekilmiş olacak. Yeni dönemde ise Irak'la ABD arasındaki ilişkilerin nasıl seyredeceği henüz netlik kazanmadı. Savaşın başından bu yana Irak'ta 4500 Amerikan askeri hayatını kaybetti, 32 bin asker yaralandı. ABD'ye bu savaş 1 trilyon dolardan fazlaya mal oldu.
Irak savaşı, ABD'deki 11 Eylül 2001 terör saldırılarının sebep olduğu şokun etkisindeki ABD yönetiminin, Irak'taki Saddam Hüseyin rejiminin ABD'nin güvenliğini tehdit eden kitle imha silahlarına sahip olduğu gerekçesiyle Mart 2003'te Irak'ı işgal etmesiyle başlamıştı. Ancak kitle imha silahları iddiasının temelsiz olduğu çok geçmeden anlaşıldı ve dönemin ABD yöneticileri de sonradan bunu kabul etti. Amerikalılar kendini savunurken, hiç olmazsa Irak halkının baskıcı Saddam rejiminden kurtarılmış olduğuna dikkat çekiyor. Kurulan siyasî düzenin ne zaman olgun bir demokrasiye dönüşeceğini ise zaman gösterecek.
Şii Arapların çoğunlukta olmasına karşın uzun yıllar Sünni Arap yöneticilerin işbaşında bulunduğu, Sünni ve Şii Arapların yanı sıra, hristiyan Araplar, Kürtler ve Türkmenler gibi çeşitli etnik, din ve mezhep gruplarını içinde barındıran Irak, işgalin ülkedeki son derece hassas etnik ve dinî dengeleri bozması nedeniyle bir anda kendini büyük ve önlenemez bir şiddet dalgasının içinde buldu. Bugün gelinen noktada, Irak halkının, savaş nedeniyle aralıksız olarak baş gösteren şiddet olaylarının meydana getirdiği maddi ve manevi çöküntüyle baş etmeye çalıştığı, yolsuzlukların hakim olduğu ülkede, demokrasi ve ifade özgürlüğünün ise mezhep çatışmalarının halk üzerinde yarattığı yoğun güvensizlik duygusu nedeniyle son derece kısıtlı olduğu ifade ediliyor. Irak'ın, ABD'den aldığı destekle ülke yönetiminde en üst düzeyde görevlere getirilmiş olmalarına karşın her fırsatta kendi bağımsızlıklarına vurgu yapan kuzeydeki bölgesel Kürt yönetimiyle, işgal sayesinde en büyük düşmanı olan Saddam rejiminden kurtulan ve Irak'taki Şii çoğunluğun üzerindeki nüfuzunu kullanarak ülkeyi kendi etki alanına alma çabası içindeki İran'ın arasında kaldığı görüşü pek çok Iraklı lider tarafından sık sık dile getiriliyor.
Savaş nedeniyle hemen hemen bütün altyapısı tahrip olan Irak'ta altyapıyı yeniden inşa etmeye yönelik tüm çabalar terör yüzünden bir yere varamıyor. ABD işgalinin ardından ülkeye sızan El Kaide terör örgütü militanlarının yanı sıra diğer işgal karşıtı Iraklı direnişçiler, savaşın ABD'ye ekonomik maliyetini artırmak amacıyla mücadele yürütüyor. Provokasyonlarla bir yere varmak isteyen dış ülkelerin de şiddet olaylarındaki rolü sık sık tartışılıyor.
Bingöl'de 8 terörist ölü ele geçirildi
Türk Silahlı Kuvvetleri PKK'ya darbe üstüne darbe vuruyor. Son olarak Bingöl Yayladere bölgesinde düzenlenen operasyonlarda 8 teröristin ölü ele geçirildiği bildirildi
Bingöl'ün Yayladere İlçesi kırsal kesiminde güvenlik güçleriyle çatışmaya giren 5'i kadın 8 PKK'lı öldürüldü.
Aralarında örgütün Yayladere sorumlusunun da bulunduğu belirtilen PKK'lıların Tunceli'de Sarıyayla Jandarma Karakolu'nda 6 askerin şehit olduğu saldırıyı gerçekleştiren grup olduğu belirtildi.
Bölgede çatışmanın yer yer sürdüğü ve takviye askerlerin sevkedildiği öğrenildi.
Yargı mensuplarına 'militan' demek siyasî edeple bağdaşmaz
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yargıçlara yönelik 'militan' suçlamasını doğru bulmadı. Böyle bir ithamın siyasî edeple bağdaşmayacağını belirten Bahçeli, "Türkiye'de herkes militan olabilir ama yargı mensubunun olmaması lazım. Yargı mensubu da militan olursa militanları kim nasıl ayıklayacaktır?" diye konuştu.
MHP lideri Devlet Bahçeli, geleneksel yıl sonu kahvaltısında Ankara'daki medya yöneticileriyle bir araya geldi. Gündemdeki soruları cevaplayan Bahçeli, konuşmasının girişinde dün işbaşı yapan Başbakan Tayyip Erdoğan'a tekrar 'geçmiş olsun' dileklerinde bulundu. "Mesaisine başlamış olması bizi oldukça memnun etmiştir." dedi. Bahçeli bir soru üzerine CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun yargı mensupları için kullandığı "militan" ifadesini ve CHP'li Emine Ülker Tarhan'ın "Bize militan olacak adam lazım." şeklindeki ses kaydını eleştirdi. "Türkiye'de herkes militan olabilir ama yargı mensubunun olmaması lazım. Yargı mensubu da militan olursa militanları kim nasıl ayıklayacaktır?" sorusunu yönelten Bahçeli, yargıda bulunan insanların çoğunu tanımadığını hatırlattı ve ekledi: "Tanımadıklarımı militan olarak nitelemek siyasi edeple bağdaşmaz."
MHP lideri Bahçeli, kendisine yönelik suikast iddialarını ise ciddi bulmadı. "Doğruluk derecesi tam bilinmemekle birlikte, bazen başbakanlar, bazen bakanlar, siyasiler üzerinde bir suikastın gündeme taşındığını biliyoruz." dedi ve ekledi: "Geçmişte Türk İntikam Tugayı vardır, zannediyorum kelimelerle, harflerle genişletilmiş. Ciddiye alınacak bir tarafı yok. Onların ifadesiyle Türk-Kürt kavgası çıkarmak için, terörist faaliyetler içinden çıkmış bir örgütle benzeştirilerek böyle bir teşebbüste bulunulması, milliyetçi camiayı üzer." Bahçeli, genel seçimler öncesi 9 parti yöneticisinin istifasına sebep olan 'kaset skandalı'na ilişkin soru üzerine de sahip oldukları bütün bilgileri savcılığa verdiklerini aktardı. Fakat 12 Haziran'dan bugüne kadar geçen süreç içinde savcıların faaliyetlerinde bir ilerleme olmadığını savundu. "Bizim arzumuz, kendilerine verdiğimiz bilgiler doğrultusunda bir an evvel bunun sonuçlandırılması ve kamuoyuyla paylaşılmasıdır. İftiranın sonu gelmez." diye konuştu. Dersim olaylarına ilişkin Genelkurmay dahil olmak üzere bütün resmî arşivlerin açılmasını isteyen MHP Genel Başkanı, yeni anayasanın ise aceleye getirilmemesini istedi. 'Anayasayı şu güne bitirmek lazım.' diye 'yaralı bereli' bir işin yapılmaması gerektiğini belirterek, "MHP her türlü katkıyı sağlarken, kendinden, özünden vazgeçen bir anlayışa sahip değildir. Kırmızı çizgileri devam ettireceğiz." şeklinde konuştu. Partisinin İstanbul milletvekili Engin Alan'ın Balyoz davasından tutuklu olmasına ilişkin olarak da "Bu, Türkiye'de siyasî ve demokrasi ayıbı olarak dikkat çekmektedir. Yargı hızlanarak olayları sonuca götürmelidir." çağrısında bulundu.
Devlet Bahçeli, şikede indirim getiren yasaya ilişkin de "Şikeyi kim yapmışsa ondan sormak yerine 100 yıllık çınarlardan hesap sormak futbolu geriye götürmek olur." ifadelerini kullandı. 'Şike yasasına' bazı AK Partili vekillerin karşı çıkmasını da şöyle değerlendirdi: "AKP'de bir çatlamanın fayda getirmeyeceğini düşünüyoruz. Ortadoğu'nun bu karmaşık ortamıyla, hele Suriye ile yakın bir savaş tehdidinin tartışıldığı bir dönemde, siyasî iktidar üzerinde bir kaos yaratılarak istikrarsızlık, ülkemize bir fayda getirmez. Gerçekçi olmak lazım. Bugünkü Meclis yapısı, AKP parçalanmış olsa dahi, sağlıklı bir iktidarı ortaya çıkarmaya uygun değildir."
Bahçeli, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresinin de 5 yıl olduğunu savundu. "Cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylığınızı koyar mısınız?" sorusuna da esprili bir dille "Bizim ayağımızı yerden kesmeyin." cevabını verdi. Klasik araba merakı için de "1 Buick 2 Volvo 740'ı aracım var. Klasik biriyim. Kravatımı hiç çıkarmadım. Kravatı çıkardığım zaman de Buick'le Ankara sokaklarında gezdiğim kadar dikkat çekecektir." şeklinde konuştu.
15 Aralık 2011
YAŞ, Başbakan Erdoğan başkanlığında toplandı
Yüksek Askeri Şura, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'nda toplandı.
Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanlığı Karargahına gelişinde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel tarafından törenle karşılandı.
Şura'nın olağan toplantısı, Çakmak Salonu'nda saat 10.45'te başladı. Toplantıya, Başbakan Erdoğan'ın yanı sıra, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Emin Murat Bilgel, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Yalçın Ataman, 2'nci Ordu Komutanı Orgeneral Servet Yörük, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Ahmet Turmuş, Ege Ordu Komutanı Orgeneral Abdullah Atay, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Aslan Güner katılıyor.
Yüksek Askeri Şura toplantısının gündemini, başta personel, eğitim, disiplin konuları olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetlerinin planlı faaliyetleri oluşturuyor.
Başbakan Erdoğan'ın masanın başında tek başına oturduğu toplantı öncesinde, basın mensuplarının kısa süreli görüntü almalarına izin verildi.
Terör örgütünün bombaları dehşete düşürdü
Mersin'in Aydıncık ilçesinde 12 Kasım'da yakalanan 7 teröristle ele geçirilen bombalar ve silahlar dehşete düşürdü. Hatay'daki 6 asker ile 4 polisin şehit edilmesi dahil bir çok olayda kullanıldığı belirlenen silahlar ve operasyonda ele geçirilen malzemeler basın mensuplarına gösterildi.
Aydıncık İlçesi'nde 12 Kasım'da düzenlenin operasyonla PKK'nın Amanos bölge sorumlusu olduğu ileri sürülen 'Fırat Siverek' kod adlı Kenan Yıldızbakan ile yakalanan 7 teröristin bulundukları araçlarda ve daha sonra gösterdikleri yerlerde yapılan aramalarda ele geçirilen malzemeler Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde basın mensuplarına gösterildi.
Mersin Emniyet Müdürü Arif Öksüz Amanoslar kırsalında faaliyet yürüten silahlı terör örgütü mensuplarının Antalya'dan Mersin'e geldikleri haberinin alınmasının ardından Aydıncık'ta Özel Harekat ekiplerinin de katıldığı helikopter destekli operasyon yapıldığını belirtti. Operasyon sonucu 4'ü kırsal alanda faaliyet yürüten
8 kişinin malzemeleri ile birlikte yakalandıktan sonra çıkarıldıkları mahkemece tutuklandıklarını ifade eden Öksüz,"Yakalanan şahısların kullandıkları 2 araç ile daha sonra gösterdikleri Mersin, Antalya ve Hatay'da yapılan aramalarda; 11 kilo 830 gram plastik patlayıcı, 32 adet elektronik bomba düzeneği, 39 adet elektrikli fünye, 35 kilo amonyum nitrat, 18 adet el bombası, 5 adet uzun namlulu silah, 26 adet uzun namlulu silaha ait şarjör,1 bin 528 adet uzun namlulu silaha ait fişek,3 adet tabanca,4 adet tabancaya ait şarjör,130 adet tabancaya ait fişek,4 adet el/sırt telsizi,4 adet dürbün,1 adet sahte kimlik,bol miktarda tıbbi, dijital malzemeler ile 320 kilo yaşamsal malzeme ele geçirildi" diye konuştu.
Operasyonların daha sonra terör örgütü mensuplarına malzeme temin eden şahıslara yönelik gerçekleştirildiği bilgisini veren Öksüz, "İlimiz merkezli Antalya ve Hatay ile eş zamanlı yapılan operasyonda yakalanan 21 kişiden 20'si çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı" ifadesini kullandı.
Bu operasyonlarda toplam 28 kişinin tutuklandığı anlatan Öksüz, operasyonların devam ettiğini söyledi. Operasyonda kendilerine destek veren Mersin, Antalya, Hatay ve Osmaniye'deki ile ilgili birimlere teşekkür eden Öksüz, şöyle devam etti: "Terörle mücadele bildiğiniz gibi topyekun yapılacak bir işlemdir. Sadece güvenlik kuvvetleri ile olmayacağının örneğini Mersin'de gördük. Hep beraber hareket edince başarı ortaya çıkıyor. Görüntü her şeyi ortaya koyuyor."
(CİHAN)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)