Endonezya'da dehşete düşüren timsah vahşeti! Endonezya'da, nehirden fırlayan dev bir timsah 10 yaşındaki bir kız çocuğunu babasının gözü önünde yedi.
Doğu Nusatenggara bölgesinde, babası ve erkek kardeşiyle nehir kenarında kaplumbağa arayan kızçocuğunu, nehirden fırlayan dev bir timsahın yakalayarak suya çektiği belirtildi.
Yetkililer, bölgede arama yapan köylülerin uzun süre sonra sadece kızın kıyafetinden parçalar bulduklarını kaydetti.
Aynı nehirde geçen ay bir erkek çocuğun da timsah tarafından öldürüldüğü belirtildi.
AA
21 Ocak 2012
Jandarma cezaevlerinden çekiliyor
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, cezaevlerinin dış güvenliğinin jandarma yerine Adalet Bakanlığı’na bağlı ceza infaz memurlarınca yapılmasını sağlayacak kanun tasarısının parlamentoya sevk edileceğini söyledi.
Malatya E Tipi Kapalı Cezaevi'nde düzenlenen ''Malatya Cezaevi Okuyor Kampanyası''nın ödül törenine katılan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, kampanya kapsamında en çok kitap okuyan mahkumlara sertifikalarını verdi.
''Bu kurumlara keşke hiç ihtiyaç olmasa'' diyen Ergin, Ceza İnfaz Kurumlarının insanca barınılabilecek, evrensel standartlarda yerler olması için çalıştıklarını belirterek, ''Son 10 yılda yaklaşık 205 Ceza İnfaz Kurumu kapatıldı. Daha modern infaz yöntemlerinin tatbik edilebileceği Ceza İnfaz Kurumları yapıldı. Bu değişim ve dönüşüm sürecimiz devam ediyor'' diye konuştu.
Sadullah Ergin, ceza infaz kurumlarının dış güvenliğini jandarmanın, iç güveniğini Adalet Bakanlığına bağlı ceza infaz memurlarının sağladığına değindi. Bakan Ergin, ''Ceza infaz kurumlarının dış güvenliğinin de Adalet Bakanlığına bağlı ceza infaz memurlarınca yapılmasını sağlayacak kanun tasarımız parlamentoya sevk edilmek üzere Başbakanlığa gönderildi. Önümüzdeki Bakanlar Kurulu toplantısında ümit ediyorum bu tasarıyı görüşeceğiz ve parlamentoya sevk edeceğiz'' diye konuştu.
Böylece ceza evlerinde iç ve dış güvenlik arasında zaman zaman koordinasyon noktasında yaşanan sorunların en aza ineceğine işaret eden Bakan Ergin, jandarmanın da asli görevi olan kolluk görevlerine daha rahat zaman ayıracağını, esas görevi olan kırsal asayişi sağlayacağını ve ülke güvenliğine katkı sunacağını belirtti.
20 Ocak 2012
Çöle kar yağdı
Cezayir Sahrası'nda beklenmedik şekilde oluşan soğuk hava dalgası, çöle kar yağmasına yol açtı.
Sosyal medyada hadis dersleri
Diyanet İşleri Başkanı Görmez de sosyal medyada yerini aldı. Twitter hesabı açan Görmez, her cuma Hz. Muhammed'in sözlerinden kesitler paylaşacağını duyurdu.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyayı aktif olarak kullanmaya başlayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Twitter'daki son mesajında bir hadis hocası olarak her Cuma günü takipçileriyle hadis paylaşacak.
'DIBMehmetGormez' kullanıcı adını kullanan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bugünkü mesajında Hz. Muhammed'in “Güzel söz sadakadır, Allah’ın kullarına selam vermeniz sadakadır, Kardeşinizin yüzüne tebessüm etmeniz sadakadır” ifadelerine yer verdi.
Diyanet İşleri Başkanlığının resmi twitter hesabı da 'diyanetbasin' kullanıcı adıyla Twitter'da yer alıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığının resmi twitter hesabı da 'diyanetbasin' kullanıcı adıyla Twitter'da yer alıyor.
G. Kore'den K. Kore'ye balonla gıda yardımı
Güney Kore'den, alışılmadık bir yolla Kuzey Kore'ye gıda yardımında bulunuldu. Hazırlanan gıda paketleri uçan balonlarla Kuzey'e gönderildi.
Açlık ve yetersiz beslenmenin yaygın olduğu Kuzey Kore'ye yardım bu kez sırdışı bir yöntemle gönderildi. Yardımı yapanlar Güney Kore'de yaşayan Kuzey Korelilerdi. Hazırlanan gıda paketleri, önce uçan balonlara bağlandı ardından da gökyüzüne bırakıldı.
Güney Kore semalarını dolduran balonların son adresinin Kuzey Kore olması umuluyor. Dünyanın en kapalı ülkesi olan Kuzey Kore'de, her iki çocuktan birinin yetersiz beslendiği tahmin ediliyor.
20 BİN KUZEYLİ GÜNEYE SIĞINDINükleer programı nedeniyle uygulanan ambargolar ve dünya genelinde gıda fiyatlarındaki artışın Kuzey Kore'deki açlık krizini daha da derinleştirdiğine dikkat çekiliyor. Zorlu yaşam koşullarına dayanamayan birçok Kuzey Kore'li çareyi Güney Kore'ye kaçmakta buluyor. Son dönemde Güney Kore'ye sığınan Kuzey Korelilerin sayısının 20 bin'i aştığı belirtiliyor.
Karne gününde öğretmen müjdesi
Milli Eğitim Bakanı Dinçer, Şubat ayında 17 bin öğretmen almaya karar verdiklerini söyledi.
Karne gününde öğretmenlere müjde geldi.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Şubat ayında 17 bin öğretmen almaya karar verdiklerini söyledi.
MEV Gökkuşağı Eçem Anaokulu ve İlköğretim Okulu'nda düzenlenen karne töreninin ardından gazetecilere konuşan Dinçer, ''17 bin öğretmenimizi Şubat ayında, ikinci dönemin başında hemen yetiştirecek şekilde bürokratik işlemleri tamamlayacağız ve öğretmelerimizi bu süreçte alacağız'' dedi.
Dinçer, 17 bin öğretmenin kadrolu olarak alınacağını belirterek, bu atamanın eğitimin başlamasından hemen önce yapılacağını söyledi.
Hangi branşlarda öğretmen atanacağı yönündeki bir soru üzerine Dinçer, branşların ve illerin, çok yakında yayımlanacak klavuzda yer alacağını belirtti.
Çin'e kaçırılmak istenen 10 bin yılan yakalandı
Myanmar'da Çin'e kaçırılmak üzere 400 sandığa yüklenmiş yaklaşık 10 bin yılan ele geçirildi.
Myanmar'ın ikinci büyük kenti Mandalay yakınlarındaki Pyin Oo Lwin bölgesinde ele geçirilen 9,176 yılandan 50'sinin kobra olduğunu açıklandı.
Egzotik hayvan türlerinin gıda ve geleneksel tıp sektörlerinde kullanıldığı Asya'da vahşi hayvan kaçakçılığı son derece yaygın. Kaç kişinin tutuklandığı ile ilgili bilgi vermeyen yetkililer, tutuklananların Vahşi Hayatın ve Doğal Alanların Korunması Yasası çerçevesinde 5 yıl hapse mahkum edilebileceğini belirtti.
Ele geçirilen 7 bin zehirli olmayan yılan doğal ortamlarına tekrar bırakılırken engerek ve kobra yılanları ise, zehirlerinin alınması için devlete ait ilaç firmasına gönderildi.
İzmir, İstanbul ve Ankara'yı geride bıraktı
ABD'deki Brookings Enstitüsü'nün araştırmasına göre, dünyanın en hızlı büyüyen metropolü Şanghay. Listede İzmir, İstanbul ve Ankara'yı geride bırakarak 4'üncü sırada yer aldı.
ABD'deki düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü'nün, dünyanın en büyük 200 metropol ekonomileri arasında yaptığı araştırmadan ilginç sonuçlar ortaya çıktı.
Rapora göre, dünya üzerindeki hızlı büyüyen metropol ekonomilerinin yüzde 90'ı Kuzey Amerika ve Avrupa dışında. Buna karşın, en yavaş büyüyen metropol ekonomilerinin yüzde 95'i, ABD, Batı Avrupa ve depremle sarsılan Japonya'da.
Raporda, dünyanın en hızlı büyüyen 10 şehrinin Çin, Türkiye ve Suudi Arabistan'da toplandığı görülüyor.
Bu kapsamda, dünyada en hızlı büyüyen şehir Çin'in Şanghay kenti. Şanghay'ın ekonomisinin boyutu Finlandiya ile aynı.
Listede, Çin'in, Hangzu kenti beşinci Şenzen şehri sekizinci ve Şenyang da onuncu sırada yer alıyor.
En hızlı büyüyen şehirlerden ikincisi ve üçüncüsü ise petrol zengini Suudi Arabistan'ın kentleri. Bu çerçevede, ikinci sırada ülkenin başkenti Riyad, üçüncü sırada da Cidde olduğu görülüyor.
TÜRKİYE'NİN 3 BÜYÜK ŞEHRİ LİSTEDETürkiye'nin üç büyük şehri de dünyanın en hızlı büyüyen metropol ekonomileri arasına girdi.
Listede İzmir, İstanbul ve Ankara'yı geride bırakarak dördüncü sırada yer alırken, Ankara altıncı İstanbul ise onu takiben yedinci sırada dikkati çekti.
Listenin dokuzuncu sırasında da Şili'nin başkenti Santiago bulunuyor.
EN YAVAŞ BÜYÜYEN METROPOL EKONOMİLERİBuna karşın, dünyanın en yavaş büyüyen metropol kentlerinde de ilk sırayı ekonomik krizle mücadele eden Yunanistan'ın başkenti Atina alıyor.
Listede, İspanya'nın birçok şehrinin de ilk 10'da yer alması dikkati çekiyor.
Buna göre, Atina'dan sonra sırasıyla dünyanın en yavaş büyüyen kentleri şöyle:
''Portekiz'in başkenti Lizbon, İrlanda'nın başkenti Dublin, İspanya'nın Sevilla kenti, ABD'nin California eyaletindeki Sacramento kenti, İspanya'nın başkenti Madrid, İtalya'nın Napoli kenti, yine birer İspanya şehirleri olan Barcelona ve Valencia, ABD'nin Virginia eyaletinin başkenti Richmond.''
19 Ocak 2012
Türkiye'yi kızdıran başkan adayı yarıştan çekildi
"Türkiye'yi islamcı teröristler yönetiyor", "Türkiye NATO'dan çekilmeli" diyen Cumhuriyetçi Parti'nin aday adaylarından Teksas Valisi Rick Perry'nin yarıştan çekileceği bildirildi.
Amerikan CNN televizyonunun haberine göre Perry, yarıştan çekildiğini bugün, partinin Cumartesi günü bir sonraki ön seçiminin yapılacağı South Carolina eyaletinde açıklayacak.
Son günlerde Türkiye'ye yönelik sarf ettiği sözlerle büyük tepki çeken Perry, ilk iki ön seçim yeri olan Iowa ve New Hampshire'da başarısız olmuş, anketlerde de hep alt sıralarda yer almıştı.
Perry çekildi, Cumhuriyetçiler'de işler karışıyor
Amerika'da Kasım ayında yapılacak olan başkanlık seçimleri için Cumhuriyetçi Parti'nin başkan aday adayları kendi aralarında yarışırken bu mücadelenin ''dürüstlüğü'' konusunda ilk soru işareti de Iowa önseçim sonuçlarından geldi.
Massachusetts eski valisi Mitt Romney'in Iowa'daki önseçimlerini en yakın rakibi Pennsylvania eski senatörü Rick Santorum'a 8 oy fark ile kazandığı açıklanmıştı. Ancak perşembe sabahı Iowa Cumhuriyetçi Parti yetkililerin resmi açıklamasına göre Iowa önseçiminin galibi 34 oy fark ile Santorum olduğu deklare edildi. Iowa seçimlerini partinin resmi açıklamasına göre kazanan Santorum bu eyalette henüz zafer ilan edemedi zira bazı seçim bölgelerinde oyların kayıp olduğu ileri sürülüyor.
Iowa'daki önseçim sonuçları üzerine gölge düşerken diğer taraftan da hafta başında Türkiye aleyhine ciddi ithamlarda bulunan ancak sonra bu sözlerini yinelemekten kaçınan Texas Valisi Rick Perry, başkan aday adaylığından çekiliyor. Düzenleyeceği bir basın toplantısı ile yarıştan çekileceğini resmen açıklaması beklenen Perry'in Temsilciler Meclisi eski başkanı Newt Gingrich'i destekleyeceği belirtiliyor.
Perry'in yarıştan çekilme nedenlerinin başında ise çoğunlukla Amerika'nın güney eyaletlerinde yaşayan Evanjeliklerin oylarının bölünmemesi ve Romney'e göre daha katı muhafazakâr olan Gingrich'e gitmesi için olduğu iddia ediliyor. CNN tarafından ortaya atılan Perry'in istifa haberi henüz Perry'in seçim ofisi tarafından da yalanlanmadı.
Son günlerde Türkiye'ye yönelik sarf ettiği sözlerle büyük tepki çeken Perry, ilk iki ön seçim yeri olan Iowa ve New Hampshire'da başarısız olmuş, anketlerde de hep alt sıralarda yer almıştı.
Perry çekildi, Cumhuriyetçiler'de işler karışıyor
Amerika'da Kasım ayında yapılacak olan başkanlık seçimleri için Cumhuriyetçi Parti'nin başkan aday adayları kendi aralarında yarışırken bu mücadelenin ''dürüstlüğü'' konusunda ilk soru işareti de Iowa önseçim sonuçlarından geldi.
Massachusetts eski valisi Mitt Romney'in Iowa'daki önseçimlerini en yakın rakibi Pennsylvania eski senatörü Rick Santorum'a 8 oy fark ile kazandığı açıklanmıştı. Ancak perşembe sabahı Iowa Cumhuriyetçi Parti yetkililerin resmi açıklamasına göre Iowa önseçiminin galibi 34 oy fark ile Santorum olduğu deklare edildi. Iowa seçimlerini partinin resmi açıklamasına göre kazanan Santorum bu eyalette henüz zafer ilan edemedi zira bazı seçim bölgelerinde oyların kayıp olduğu ileri sürülüyor.
Iowa'daki önseçim sonuçları üzerine gölge düşerken diğer taraftan da hafta başında Türkiye aleyhine ciddi ithamlarda bulunan ancak sonra bu sözlerini yinelemekten kaçınan Texas Valisi Rick Perry, başkan aday adaylığından çekiliyor. Düzenleyeceği bir basın toplantısı ile yarıştan çekileceğini resmen açıklaması beklenen Perry'in Temsilciler Meclisi eski başkanı Newt Gingrich'i destekleyeceği belirtiliyor.
Perry'in yarıştan çekilme nedenlerinin başında ise çoğunlukla Amerika'nın güney eyaletlerinde yaşayan Evanjeliklerin oylarının bölünmemesi ve Romney'e göre daha katı muhafazakâr olan Gingrich'e gitmesi için olduğu iddia ediliyor. CNN tarafından ortaya atılan Perry'in istifa haberi henüz Perry'in seçim ofisi tarafından da yalanlanmadı.
18 Ocak 2012
CHP’de tüzük kurultayı için imzalar tamam CHP'de Olağanüstü Tüzük Kurultayı talebiyle toplanan 362 imza, Genel Merkez'e teslim edildi.
CHP’de Olağanüstü Tüzük Kurultayı’nın yapılması için toplanan imzalar tamamlandı.
362 imza, öğle saatlerinde partinin genel merkezine sunuldu. Toplanan imza sayısının gerekli imza sayısından yaklaşık 100 daha fazla olduğu belirtildi.
Gelişmeyi değerlendiren CHP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap, “Hukuken ne gerekiyorsa onu yapacağız” dedi.
Kurultay tarihinin 15 günde belirlenmesi gerekiyor. 45 gün içerisinde de kurultayın yapılması lazım.
Tıbbi bitkiler aktarda satılamayacak
Zayıflamada, bağışıklık sistemini kuvvetlendirmede, psikolojik sorunlarda ve cinsel fonksiyonlarda etkili olabilen bitkiler, ''tıbbi bitki'' kapsamına alınacak ve aktarlarda satışı yasaklanacak.
Sağlık Bakanlığı İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından aktarlarda satılabilecek bitkilerle ilgili genelge revize edilerek, zayıflamada, bağışıklık sisteminin kuvvetlendirmede, psikolojik sorunlarda ve cinsel fonksiyonda etkili olabilen birçok bitki, ''tıbbi bitki'' kapsamına alınacak, aktarlarda satılmasına izin verilmeyecek.
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Levent Altun, bilinçsizce kullanılan bitkisel ürünlerin insan sağlığına ''yarar'' değil ''zarar'' verdiğini söyledi.
Bitkisel ürünlerin kullanılmasının hastalar kadar sağlıklı kişiler için de oldukça tehlikeli olduğunu vurgulayan Altun, bu nedenle aktarlarda bitkisel ilaç satışı ile ilgili yeni düzenlemeler yapılacağını belirtti.
Altun, her bitkinin tıbbi bitki olmadığına, tüm bitkilerin tedavi edici özelliği üzerinde bilimsel verilerin oluşturulması gerektiğine dikkati çekerek, bilinçsiz ve kontrolsüz kullanımından kesinlikle kaçınılması gerektiğini vurguladı.
Faydaları saymakla bitmeyen sarımsağın kanın pıhtılaşmasını engelleyici özelliğe sahip olduğunu anlatan Altun, gıda olarak kullanıldığında vücudun onu tolere edebildiğini, ancak kapsül haline geldiğinde mutlaka hekime danışılması gerektiğini söyledi. Altun, hipertansiyonu olan birisinin meyan bitkisi tüketmesinin ölümüne neden olabildiği uyarısında bulundu.
Bitkilerin doğru yerden ve doğru şekilde toplanmasının da önem taşıdığını vurgulayan Altun, doğadan toplanmış haliyle bitkinin tedavide kullanılmasının doğru olmadığını, asfalta yakın yerden toplandığı zaman bitkide ağır metaller meydana gelebildiğini ifade etti. Altun, bitkinin mevsime bağlı olarak içeriğindeki kimyasal bileşiklerin ve yüzdelerinin farklı olabildiğini belirterek, bu nedenle bitkinin kültüre alınması ve standardize edilmesi gerektiğini söyledi. Kapsül, draje gibi formlara getirildikten sonra da ürünün Sağlık Bakanlığı üzerinden ruhsatlandırılması gerektiğini vurgulayan Altun, ''Çünkü bunlar artık gıda takviyesi değildir, gıda takviyesi tanımının dışına çıkmıştır'' diye konuştu.
Altun, bitkilerde kurutma şeklinin de sağlık açısından önemli olduğuna işaret ederek, ''Bitki uygun ortamda kurutulmadığında, son derece tehlikeli olan toksinler üreyebilir. Bunlar, zehirli bileşiklerdir. Kansere kadar varabilen vakalar olabiliyor'' dedi.
14 ÜRÜN TOPLATILDI''Bitkisel ürünlerin zararı yoktur'' anlayışının gerçekle örtüşmediğini dile getiren Altun, ''Bitkisel ilaçlar konusunda bir kaos var. Bitkisel ilaçlar sentetik ilaçlardan farklı değil, hatta çok daha tehlikeli. Çünkü, sentetik yani kimyasal ilaçlardaki bir ya da bir kaç tane bileşiğin ne olduğu biliniyor. Bitkisel ilaçların içerisinde ise birçok beraberinde oluyor ve bu bileşikler birbiri ile etkileşime girebiliyor ve kimyasal reaksiyon oluşabiliyor. O zaman da geri dönüşümü olmayan ölüme kadar varabilen sonuçlar ortaya çıkıyor. Bu yüzden tedbirli olunması gerekiyor'' diye konuştu.
Altun, ''gıda takviyesi adı altında çıkan ürünlerin üzerinde herhangi bir tedavi edici özelliğinin olduğu yönünde bilginin yer almaması'' gerektiğini ifade ederek, ''İçinde Tarım Bakanlığından izinli ve internet üzerinden satışı yapılan herhangi bir izne sahip olmayan ürünlerin de bulunduğu 14 ürün toplatıldı. Genel ağırlıklı olarak zayıflama ve cinsel gücü artırıcı özellikli ürünler. Bizden izin alıp toplatılan ürünümüz yok. Bunlar, Tarım bakanlığından izin alırken, gıda takviyesi olarak izin alıyor, piyasaya çıktıklarında tedavi edici özellik belirtiyorlar'' dedi.
İnternet ya da televizyon kanalları üzerinden ilaç satışını takip eden bir şubelerinin bulunduğunu dile getiren Altun, bu tür yerlerden satışı yapılan ürünlere hiçbir şekilde itibar edilmemesi gerektiğini söyledi.
AKTARLARIN BİTKİSEL KARIŞIM HAZIRLAMASI VE ÖNERMESİ YASAK''Aktarların bitkisel karışım hazırlamasının ve önermesinin yasak olduğunu'' belirten Altun, aktarlardaki ürünlerin üzerinde ''tedavi edici özelliği bulanan etiketli ürünlerin bulunmasının yasak'' olduğunu vurguladı. Altun, tedavi edici etiketli ürünlerin mutlaka hekim ya da eczacıya danışarak alınması gerektiğinin altını çizdi.
Altun, hamile, emziren kadınların ve çocukların bitkisel karışımları kullanmasının çok daha tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini vurgulayarak, ''Bazı bitkisel ürünler hamileliğin kritik olan ilk döneminde düşüklere neden olabiliyor. Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış bitkisel ürünler hiçbir şekilde aktarlarda satılamıyor, Tarım Bakanlığı üzerinden gıda takviyesi izni almış ürünler satılabiliyor. Aktarlarda hangi bitkilerin bulunamayacağına dair bir listemiz var, o ürünler satılamaz. Geleneksel bitkisel tıbbi ürünler yönetmelik kapsamı içerisinde kılavuzlar çıkardık'' diye konuştu.
Altun, aktarlarla ilgili olarak 1985 yılında çıkan genelgenin revize edildiğini belirtti. İlgili genelgede birtakım kuralların konulduğunu, revizyonda ise bu kuralların güncelleştirileceğini söyledi.
'Darbeciler, koğuşta namaz kılarken, üzerimize köpek saldı'
Mahkemenin, 12 Eylül iddianamesini kabulü, darbe döneminde yaşanan acıları yeniden gündeme getirdi. Cuntanın idam ettiği ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu'nu korumaktan 7 yıl cezaevinde tutulan Timur Ködör, genç yaşta gördüğü işkenceleri unutamıyor.
Mamak Cezaevi'nde namaz kılmanın yasaklandığını anlatan Ködör, "Bir ikindi vakti namaz kılıyorduk. Askerler koğuşa girip köpekleri üzerimize saldı, bizi coplarla dövdüler. İnsanlığımdan utandım." diyor. Davaya müdahil olmak istediğini belirtirken, o gün kendilerine vahşice saldıranlardan hesap soracağını söylüyor.
21 yaşındayken Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazanan Timur Ködör (55), 14 Ağustos 1980 günü Mamak Cezaevi'nden kaçan, tanımadığı ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ile Kütahya'da otomobilde tanışır. Dinlediğinde onun masum olduğuna inanır, korumak için Çalköyü'nde bir arkadaşının evine götürür. 15 Ağustos sabahı 150 asker, 20 polis tarafından gözaltına alınıp helikopterle Mamak Cezaevi'ne götürülür. Pehlivanoğlu'nu korumaktan ve tanımadığı kimselerin asılsız ifadeleri yüzünden 7 yıl cezaevinde yatar. Üzerine atılan 32 suçun 30'undan beraat, 2'si zaman aşımından düşünce tahliye olur. Hiç yere 2 yıl Eskişehir Askerî, 5 yıl da Mamak Cezaevi'nde yatan Ködör, yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor:
"Zemin, 1, 2, 3'te solcular kalıyor, her şeye isyan ediyorlardı. Bizleri de oraya verdiler. Bir gün askerler bizden seccade, tesbih, Kur'an-ı Kerim, dinî kitap ne varsa topladı. Bize 'Artık ezan okumak, namaz kılmak yasak.' dediler. Koğuşta kalan 70 kişiden 45'i namaz kılarken yasakla birlikte herkes namaz kılmaya başladı. Bir gün ikindi namazını cemaatle kılarken askerler koğuşa girip köpekleri üzerimize saldı, bizi coplarla dövdüler, Bu çok zoruma gitti. Bir insan ibadetini yaptığı için vahşice saldırıya uğrar mı? Yaşananlar karşısında insanlığımdan utandım. Her şeyi unutsam bunu unutamam." 12 Eylül'ün, geleceğini kararttığını belirten Ködör, çocukluk hayali olan Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazanmasına rağmen okula bu yüzden gidemediğini dile getiriyor. "Emeğimi, hayalimi Mamak Cezaevi'ne bıraktım." diyen Ködör, sıkıyönetim mahkemesinde yargılandığı için kaydını yaptıramadığını belirterek, "Hakim olmak, haksızlıkların önüne geçmek istiyordum. 12 Eylül'cüler hayallerimi çaldı." ifadesini kullanıyor. Ködör, Mamak Cezaevi'nin müdürü Albay Raci Tefik ile görevli asker ve gardiyanların da yargılanmasını istiyor.
'Köpeğe selam duruyorduk'
12 Eylül cuntası tarafından, öğrenci olaylarına katıldığı gerekçesiyle Diyarbakır Cezaevi'nde işkence gören Doktor Sinan Olcan, insan onurunu ayaklar altına alan muamelelere maruz bırakıldıklarını belirtiyor. Olcan, insan dışkısı yedirildiğini, bazı günler 8 saat copla dövüldüğünü, üzerine köpeklerin salındığını, Co isimli bir köpeğe yüzlerce kez selam durdurulduğunu, kızgın çimento üzerine yatırıldığını ve bir arkadaşının gözleri önünde öldürüldüğünü anlatıyor. Halen Sakarya'nın Sapanca ilçesinde aile hekimi olarak görev yapan Olcan, darbenin mimarları Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle yargılanacak olmasını, "Acılarım bir nebze olsun hafifledi." sözleriyle değerlendiriyor.
21 yaşındayken Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazanan Timur Ködör (55), 14 Ağustos 1980 günü Mamak Cezaevi'nden kaçan, tanımadığı ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ile Kütahya'da otomobilde tanışır. Dinlediğinde onun masum olduğuna inanır, korumak için Çalköyü'nde bir arkadaşının evine götürür. 15 Ağustos sabahı 150 asker, 20 polis tarafından gözaltına alınıp helikopterle Mamak Cezaevi'ne götürülür. Pehlivanoğlu'nu korumaktan ve tanımadığı kimselerin asılsız ifadeleri yüzünden 7 yıl cezaevinde yatar. Üzerine atılan 32 suçun 30'undan beraat, 2'si zaman aşımından düşünce tahliye olur. Hiç yere 2 yıl Eskişehir Askerî, 5 yıl da Mamak Cezaevi'nde yatan Ködör, yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor:
"Zemin, 1, 2, 3'te solcular kalıyor, her şeye isyan ediyorlardı. Bizleri de oraya verdiler. Bir gün askerler bizden seccade, tesbih, Kur'an-ı Kerim, dinî kitap ne varsa topladı. Bize 'Artık ezan okumak, namaz kılmak yasak.' dediler. Koğuşta kalan 70 kişiden 45'i namaz kılarken yasakla birlikte herkes namaz kılmaya başladı. Bir gün ikindi namazını cemaatle kılarken askerler koğuşa girip köpekleri üzerimize saldı, bizi coplarla dövdüler, Bu çok zoruma gitti. Bir insan ibadetini yaptığı için vahşice saldırıya uğrar mı? Yaşananlar karşısında insanlığımdan utandım. Her şeyi unutsam bunu unutamam." 12 Eylül'ün, geleceğini kararttığını belirten Ködör, çocukluk hayali olan Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazanmasına rağmen okula bu yüzden gidemediğini dile getiriyor. "Emeğimi, hayalimi Mamak Cezaevi'ne bıraktım." diyen Ködör, sıkıyönetim mahkemesinde yargılandığı için kaydını yaptıramadığını belirterek, "Hakim olmak, haksızlıkların önüne geçmek istiyordum. 12 Eylül'cüler hayallerimi çaldı." ifadesini kullanıyor. Ködör, Mamak Cezaevi'nin müdürü Albay Raci Tefik ile görevli asker ve gardiyanların da yargılanmasını istiyor.
'Köpeğe selam duruyorduk'
12 Eylül cuntası tarafından, öğrenci olaylarına katıldığı gerekçesiyle Diyarbakır Cezaevi'nde işkence gören Doktor Sinan Olcan, insan onurunu ayaklar altına alan muamelelere maruz bırakıldıklarını belirtiyor. Olcan, insan dışkısı yedirildiğini, bazı günler 8 saat copla dövüldüğünü, üzerine köpeklerin salındığını, Co isimli bir köpeğe yüzlerce kez selam durdurulduğunu, kızgın çimento üzerine yatırıldığını ve bir arkadaşının gözleri önünde öldürüldüğünü anlatıyor. Halen Sakarya'nın Sapanca ilçesinde aile hekimi olarak görev yapan Olcan, darbenin mimarları Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle yargılanacak olmasını, "Acılarım bir nebze olsun hafifledi." sözleriyle değerlendiriyor.
Camilere TSE standardı
Diyanet İşleri Başkanlığı 2012-2016 yılları arasında yapacağı faaliyetler için bir dizi stratejik plan hazırladı. Ciddi projelerin hayata geçeceği plan çerçevesinde camilerin belli kalite ölçülerini yakalaması için Türk Standardları Enstitüsü (TSE) ile ortak çalışma yapılacak.
Çalışma ile camiler daha fonksiyonel hale gelecek. Her yıl 50 caminin TSE standartlarında fonksiyonel olması için çalışmalar hızlandırılacak.
Plan çerçevesinde Diyanet, İslam'ı geniş kitlelere anlatmada ve din hizmetinin daha kaliteli sunumunda yeni bir vizyona göre hareket edecek. Din hizmetlerinin toplumun bütün kesimlerine ulaşması için başkanlık merkezinde irşat ekipleri oluşturulacak. Rahat okunan Kur'an-ı Kerim'ler bastırılacak vatandaşların hizmetine sunulacak, Cami derslerine etkinlik kazandırılarak din görevlileri cami dışı din hizmeti için teşvik edilecek. Hac ve umre hizmetleri etkinleştirilerek, hacda görevlendirilecek bayan din görevlisi sayısı artırılacak. Tartışmalara sebep olan öğrencilere yönelik umre hizmetlerinin geliştirilmesine hız verilecek.
Evde din hizmeti
Sağlık Bakanlığı'nın başarıyla yürüttüğü Evde Sağlık Hizmetleri'nin bir benzerini Diyanet de yapmayı planlıyor. Evde Din Hizmeti başlığıyla yürütülecek çalışmaya göre evde sürekli bakıma muhtaç olan engelli, yaşlı ve hastalara yönelik din hizmeti sunulacak. Ayrıca illerde ve nüfusu 50 binin üzerinde olan ilçelerde işitme engellilere hizmet verecek en az bir personel bulundurulacak. Toplumdaki ahlaki yozlaşmanın önüne geçmek için Diyanet daha etkin çalışmalar yapmayı hedefliyor. Bu kapsamda gençlere yönelik dinî konuları içeren bir roman serisi, çocuklar için ise çizgi filmler hazırlanacak.
Türkçedeki önemli eserlerin yabancı dillere, yabancı dillerdeki eserlerin ise Türkçeye çevrilmesi çalışmalarına hız verilecek. ABD'de cami, araştırma merkezi, sosyal ve kültürel alanları da içeren bir kültür merkezi açılacak.
Merkezî ezan sistemi kademeli olarak kalkacak
Diyanet, 28 Şubat uygulaması olduğu eleştirilen merkezî vaaz ve ezan uygulamasında sınırlandırmaya gidecek. Buna göre 2016 sonuna kadar camilerin yüzde 50'sinde yüz yüze vaaza, yüzde 30'unda ise ezanın kendi görevlileri tarafından okunması uygulamasına geçilecek. Ayrıca din görevlilerinin hutbelerini kendilerinin yazmaları için seminer ve kurs uygulaması başlatılacak. Yine bu dönemde bir Kur'an-ı Kerim müzesinin kurulması planlanıyor.
Plan çerçevesinde Diyanet, İslam'ı geniş kitlelere anlatmada ve din hizmetinin daha kaliteli sunumunda yeni bir vizyona göre hareket edecek. Din hizmetlerinin toplumun bütün kesimlerine ulaşması için başkanlık merkezinde irşat ekipleri oluşturulacak. Rahat okunan Kur'an-ı Kerim'ler bastırılacak vatandaşların hizmetine sunulacak, Cami derslerine etkinlik kazandırılarak din görevlileri cami dışı din hizmeti için teşvik edilecek. Hac ve umre hizmetleri etkinleştirilerek, hacda görevlendirilecek bayan din görevlisi sayısı artırılacak. Tartışmalara sebep olan öğrencilere yönelik umre hizmetlerinin geliştirilmesine hız verilecek.
Evde din hizmeti
Sağlık Bakanlığı'nın başarıyla yürüttüğü Evde Sağlık Hizmetleri'nin bir benzerini Diyanet de yapmayı planlıyor. Evde Din Hizmeti başlığıyla yürütülecek çalışmaya göre evde sürekli bakıma muhtaç olan engelli, yaşlı ve hastalara yönelik din hizmeti sunulacak. Ayrıca illerde ve nüfusu 50 binin üzerinde olan ilçelerde işitme engellilere hizmet verecek en az bir personel bulundurulacak. Toplumdaki ahlaki yozlaşmanın önüne geçmek için Diyanet daha etkin çalışmalar yapmayı hedefliyor. Bu kapsamda gençlere yönelik dinî konuları içeren bir roman serisi, çocuklar için ise çizgi filmler hazırlanacak.
Türkçedeki önemli eserlerin yabancı dillere, yabancı dillerdeki eserlerin ise Türkçeye çevrilmesi çalışmalarına hız verilecek. ABD'de cami, araştırma merkezi, sosyal ve kültürel alanları da içeren bir kültür merkezi açılacak.
Merkezî ezan sistemi kademeli olarak kalkacak
Diyanet, 28 Şubat uygulaması olduğu eleştirilen merkezî vaaz ve ezan uygulamasında sınırlandırmaya gidecek. Buna göre 2016 sonuna kadar camilerin yüzde 50'sinde yüz yüze vaaza, yüzde 30'unda ise ezanın kendi görevlileri tarafından okunması uygulamasına geçilecek. Ayrıca din görevlilerinin hutbelerini kendilerinin yazmaları için seminer ve kurs uygulaması başlatılacak. Yine bu dönemde bir Kur'an-ı Kerim müzesinin kurulması planlanıyor.
PKK'yı derin devlet kurdu Apo'yu Ergenekon yönetti
Kürt siyasetçi Kemal Burkay, terör örgütü PKK ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. PKK'nın 1977 yılında derin devlet tarafından kurulduğunu, 1980'den sonra ise Suriye'nin kontrolüne girdiğini belirten Burkay, Abdullah Öcalan'ın, yakalandıktan sonra Ergenekon üyesi komutanlar tarafından yönlendirildiğini kaydetti.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan terör alt komisyonu, 30 yıl aradan sonra Türkiye'ye dönen Kürt siyasetçi Kemal Burkay'ın ifadelerine başvurdu. PKK'ya ilişkin görüşlerini ayrıntılarıyla anlatan Burkay, örgütün çıkış sebebi olarak 1960'lı yıllarda Kürtçü ve sol düşünceye hakim kesimlere siyaset hakkı tanınmamasını gösterdi. Bu nedenle bazı örgütlerin silahlı mücadeleye başladığını anlatan Burkay, PKK'nın 1977 yılında devlet tarafından diğer örgütleri etkisiz kılmak amacıyla kurulduğunu ve finanse edildiğini savundu. PKK'yı bitirmek için örgütün nasıl ortaya çıktığının aydınlatılması gerektiğini belirten Burkay şunları söyledi; "PKK, bir devlet projesidir. Öcalan, Mahir Sayın'ın 'Erkeği Öldürmek' adlı kitabında eşi Kesire'nin ve yüzbaşı pilot Necati'nin ajan olduğunu ve onları kullandığını söylüyor. Öcalan, 'PKK'yı kurduk, silah ve ekmeğimizi devlet verdi. Korumamızı üç yıl devlet sağladı. Bizden istenen Kürt örgütleriyle savaşmaktı.' diyor."PKK'yı bitirmek için derin devletin de çökertilmesi gerektiğini kaydeden Burkay, Ergenekon sürecini bu anlamda önemsediğini kaydetti. Sürecin tamamlanması için muhalefet partilerinden iktidara destek olmalarını isterken, NATO ülkelerinin 'gladyo'larını bitirdiklerini, Türkiye'de de bu sürecin tamamlanacağına inandığını söyledi. Kürt aydın ve siyasetçilerine yönelik geçmişte çok sayıda suikastın olduğuna da değinerek, Ergenekon sürecinde Fırat'ın doğusuna geçilmesi ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasının önemli olduğunu vurguladı.
PKK'nın 1980 yılından 1999'a kadar Suriye'nin kontrolünde olduğunu belirten Burkay, Öcalan'ın kendisine Hafız Esed'ın kardeşine bağlı olduklarını söylediğini, bu kişiyle iki kez birlikte görüştüklerini anlattı. 1999'da yakalanan Öcalan'ı 12 yıl boyunca Ergenekon'a bağlı paşaların yönlendirildiğini kaydeden Burkay, teröristbaşının tutuklandıktan sonra PKK güçlerini sınırın güneyine çekmek istediğini ancak bir komutanın, "En azından 500'ü içeride kalsın, belki bize lazım olur." diyerek karşı çıktığını kaydetti. Burkay, 2004 yılına kadar neredeyse silah bırakma durumuna gelen örgütün, darbe planlarının yapıldığı bu dönemde yeniden eylemlerine başladığını kaydetti.
Kemal Burkay, PKK'nın Türkiye'nin yanı sıra Avrupa'da da Kürtlere karşı suç işlediğini vurgularken, "Birçok Kürt siyasetçi ve aydın Avrupa'da PKK tarafından öldürüldü. O yıllarda Avrupa'daki Türkiye karşıtı muhaliflere PKK'nın yanı sıra Abdullah Çatlı tarafından da suikastlar oluyordu." diye konuştu. PKK ile uzlaşmanın bugün bile çok zor olduğuna vurgu yapan Kürt siyasetçi, Öcalan'ın tutuklandıktan sonra Ergenekon'un kontrolünde olduğunu, bu süreçte silahları bırakmayı çok düşündüğünü ancak Ergenekon'un buna izin vermediğini savundu. Burkay, "Şimdi birileri bizi devlet siyaseti yapmakla suçluyor. PKK ile Ergenekon arasındaki ilişkiyi gizlemeye çalışıyorlar. Silahlı mücadelenin faydası yok. BDP dışındaki Kürt siyasi hareketlerine de olanak verilmeli" dedi.
Kürt sorununun çözümü için PKK ve BDP'nin dikkate alınması gerektiğini belirten Burkay, Öcalan'ın cezaevinde altını dolduramadığı projeler ürettiğini, PKK ve BDP'nin de bunları sahiplendiğini kaydetti. Burkay, çözüm önerisini şöyle anlattı: "Devlete 'operasyonları durdur' demek yetmez. PKK'da silahları susturmalı. PKK geçmişte silahları susturdu, 'devlet tanımıyorum' dedi ve silah kullanmaya mecbur etti. Ancak Oslo'da diyalog varken PKK silahlı eylem başlattı. Süreci sabote etti. Kürtler PKK'yı silah bırakmaya zorlamalı."
PKK'nın 1980 yılından 1999'a kadar Suriye'nin kontrolünde olduğunu belirten Burkay, Öcalan'ın kendisine Hafız Esed'ın kardeşine bağlı olduklarını söylediğini, bu kişiyle iki kez birlikte görüştüklerini anlattı. 1999'da yakalanan Öcalan'ı 12 yıl boyunca Ergenekon'a bağlı paşaların yönlendirildiğini kaydeden Burkay, teröristbaşının tutuklandıktan sonra PKK güçlerini sınırın güneyine çekmek istediğini ancak bir komutanın, "En azından 500'ü içeride kalsın, belki bize lazım olur." diyerek karşı çıktığını kaydetti. Burkay, 2004 yılına kadar neredeyse silah bırakma durumuna gelen örgütün, darbe planlarının yapıldığı bu dönemde yeniden eylemlerine başladığını kaydetti.
Kemal Burkay, PKK'nın Türkiye'nin yanı sıra Avrupa'da da Kürtlere karşı suç işlediğini vurgularken, "Birçok Kürt siyasetçi ve aydın Avrupa'da PKK tarafından öldürüldü. O yıllarda Avrupa'daki Türkiye karşıtı muhaliflere PKK'nın yanı sıra Abdullah Çatlı tarafından da suikastlar oluyordu." diye konuştu. PKK ile uzlaşmanın bugün bile çok zor olduğuna vurgu yapan Kürt siyasetçi, Öcalan'ın tutuklandıktan sonra Ergenekon'un kontrolünde olduğunu, bu süreçte silahları bırakmayı çok düşündüğünü ancak Ergenekon'un buna izin vermediğini savundu. Burkay, "Şimdi birileri bizi devlet siyaseti yapmakla suçluyor. PKK ile Ergenekon arasındaki ilişkiyi gizlemeye çalışıyorlar. Silahlı mücadelenin faydası yok. BDP dışındaki Kürt siyasi hareketlerine de olanak verilmeli" dedi.
Kürt sorununun çözümü için PKK ve BDP'nin dikkate alınması gerektiğini belirten Burkay, Öcalan'ın cezaevinde altını dolduramadığı projeler ürettiğini, PKK ve BDP'nin de bunları sahiplendiğini kaydetti. Burkay, çözüm önerisini şöyle anlattı: "Devlete 'operasyonları durdur' demek yetmez. PKK'da silahları susturmalı. PKK geçmişte silahları susturdu, 'devlet tanımıyorum' dedi ve silah kullanmaya mecbur etti. Ancak Oslo'da diyalog varken PKK silahlı eylem başlattı. Süreci sabote etti. Kürtler PKK'yı silah bırakmaya zorlamalı."
17 Ocak 2012
Almanya kendi imamlarını yetiştiriyor
Almanya’nın ilk İslâm ilahiyat kürsüsü, Tübingen Üniversitesi bünyesinde faaliyetlerine başladı.
Almanya'da yaşayan Müslümanlar ve onların dinî vecibelerini yerine getirmesi, ülkede sık sık çeşitli politik tartışmalara konu oluyor. Çünkü birçok Alman, ülkedeki Müslümanlığın, Türkiye ya da Suudi Arabistan gibi dış ülkelerden kontrol edildiğini düşünüyor. Özellikle de Türkiye’den Almanya’ya çalışmaya gelen ama tek kelime bile Almanca konuşamayan imamlar, birçok Almanın kafasında soru işareti yaratıyor.
Alman hükümeti, yaklaşık 2 yıl önce bu durumu değiştirmeye karar verdi ve birçok üniversitede İslam ilahiyatı kürsüsü kurulacağını açıkladı. Bu üniversitelerden biri de Tübingen Üniversitesi. Tübingen Üniversitesi’nde dün Almanya’nın ilk İslam İlahiyatı Enstitüsü'nün açılışı yapıldı.
Açılış törenine Federal Eğitim Bakanı Annette Schavan da katıldı. Schavan "Alman üniversitelerinin din bilimi alanındaki büyük deneyimlerini, İslam ilahiyatının geliştirilmesinde de göstermesini istediklerini" söyledi.
Tübingen Üniversitesi Rektörü Bernd Engler de enstitünün vereceği eğitime dair sorularımızı yanıtladı:
Üniversitenizdeki İslâm ilahiyatı kürsüsünde tam olarak kimler yetiştirilecek?
ENGLER: Öncelikle liselerde İslam dini dersi verecek din bilgisi öğretmenleri... Ama aynı zamanda da imamlar... Bununla birlikte birçok öğrenci de verilen eğitimi destekleyen akademik çalışmalar yapacak. Medya ya da çeşitli sosyal yardım kuruluşları gibi farklı alanlarda meslekî beklentileri olan öğrenciler de burada yetişecek.
ENGLER: Öncelikle liselerde İslam dini dersi verecek din bilgisi öğretmenleri... Ama aynı zamanda da imamlar... Bununla birlikte birçok öğrenci de verilen eğitimi destekleyen akademik çalışmalar yapacak. Medya ya da çeşitli sosyal yardım kuruluşları gibi farklı alanlarda meslekî beklentileri olan öğrenciler de burada yetişecek.
Sanırım Almanya’nın kendi imamlarını yetiştirmesi, birçok kişinin en büyük arzusuydu. Peki sizde verilen eğitimin, Türkiye’de imamlara verilen eğitimden farkı nedir? ENGLER: Bir kere, biz sadece belirli bir meslek alanında eğitim vermek istemiyoruz. Aksine biz, tıpkı Hrıstiyan ilahiyatında olduğu gibi öğrencilerimize İslam ilahiyatının her yönünü ele alan, çok kapsamlı ve dengeli bir eğitim sunmak istiyoruz. O nedenle biz, önceliği sadece imamlara değil, aksine geniş bir yelpazede tüm İslam din bilimini temsil edebilecek bilim insanları yetiştirmeye veriyoruz. İmamların yetiştirilmesi o nedenle ikinci sıradaki amacımız diyebilirim.
Peki öğretim programınızın içeriğine değinecek olursak, müfredatınız daha çok, tabiri caizse, liberal bir İslam’ı mı içeriyor? ENGLER: Bence her şeyden önce çoğulcu bir İslam’ı içeriyor. Zira burada önemli olan İslam’ın uygulamada çeşitli yorumlamalarının olması. Tabii bu çoğulculuğu göz önünde tuttuğumuz için de öğrencilere bu sırada şüphesiz bir liberallik de aşılamış olacağız.
Örneğin şeriat hükümleri gibi konulara yaklaşımınız ne olacak? ENGLER: Elbette Tübingen Üniversitesi’nde İslam hukuku da öğretilecek. Ama tıpkı öğretilen diğer konularda olduğu gibi farklı hukuk ekolleri de tartışılacak. O nedenle bu çoğulcu yaklaşımın bir denge sağlayacağını düşünüyorum.
Almanya’daki Müslümanların Tübingen Üniversitesi’nde yetişen Müslüman ilahiyatçıları ciddiye alacağından ne kadar eminsiniz?ENGLER: Bu, elbette Bilimsel Konsey’in tavsiyeleri arasında da yer alan temel isteklerinden biriydi. Biz de o nedenle eğitim için başvuruda bulunanların akademik yeterliliğini değerlendiren "atama komisyonunun" yanı sıra bu kişilerin daha sonra Müslüman cemaatleri tarafından kabul görmesine katkı sağlayan bir kurul oluşturduk. Bu kurulda, İslamî birliklerin, Müslüman cemaatlerinin temsilcileri de bulunuyor. Aksi takdirde, Müslüman cemaatleri tarafından kabul görmeyen din adamları yetiştirmek büyük budalalık olurdu.
Yine de Almanya’da yaşayan Müslümanların, Müslüman ülkelerde yetişmiş din adamlarını tercih edeceğini düşünmüyor musunuz? ENGLER: Hayır, ben öyle düşünmüyorum. Bence Almanya’da dinî cemaatlerde, Müslüman cemaatlarde etkin olan Müslümanlar yetiştirmenin zamanı çoktan geldi de geçiyor bile. Tabii ki bazı Müslümanlar, örneğin Türkiye’den Almanya’ya çalışmaya gelen ilk kuşak, kendi ülkelerinden gelen imamları tercih edecektir. Ama bence bu ikinci kuşaktan itibaren artık değişiklik gösteriyor. Özellikle üçüncü kuşak, yani artık Türkçe’yi birinci ve ikinci kuşak gibi iyi konuşamayan jenarasyonun, dinlerinin kendilerine tanıtılması için kesinlikle Almanca bilen imamlara ve pedagoglara ihtiyacı var.
Almanya’da İslam ilahiyatı kürsülerinin kurulması, İslam dininin Almanya’daki nüfuzunu ve etkisini artırdığı şeklinde yorumlanabilir mi sizce? ENGLER: Sanmıyorum. Bence bu daha çok Müslümanların dinî duygularını daha önceki yıllara göre daha fazla ciddiye aldığımız şeklinde yorumlanabilir. Almanya’daki Müslümanlar dinî vecibelerini yerine getirmek gibi birçok konuda bugüne dek daha çok arka avlulara sıkıştırıldı ve buna artık bir son vermenin çok iyi olacağına inanıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)